Bellatores
Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır.
İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
KARAKTER DEĞİŞİM ARACI
♣ Karakter Değiştir ♣
K.Adı:
Şifre:

HOGWARTS: AÇIK!
TARİH: ŞUBAT 1976

Paylaş
 

 Her Karanlığın Sonu Aydınlıktır

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Jollyn Maqe
Cadı
Ϟ Rp Beğenileri : 67

Jollyn Maqe
Cadı


Her Karanlığın Sonu Aydınlıktır Tumblr_ncr5vmGVw51r3t8ico1_500


Jollyn Maqe & Samuel Harvelle
Yıl: 1956 Yaz, Temmuz Ayı
Kurgu: Jollyn, Azrael'in kendisine yaptığı aşağılayıcı şakadan sonra toparlanmakta güçlük çekmektedir. Okuldan mezun olmasından bu yana yaptıklarını unutamıyor, aklına geldikçe ağlıyordu. Taa ki Gryffindor öğrencisi arkadaşı Sinbira Harvelle'nın evinde tanıştığı Samuel Harvelle ile karşılaşana kadar. Birlikte, sabaha kadar konuşarak geçirdikleri zamandan bu yana yaşadığı yeniden doğuş hissini unutamıyordu. Ayrıldıklarında ise birbirlerine mektupla görüşeceklerine söz vermişlerdi. Birazdan okuyacaklarınız da, Jollyn ve Samuel'in 1956 yazından, 1956 noel tatiline kadar gerçekleştirdikleri tatlı mektuplaşmaları içermektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jollyn Maqe
Cadı
Ϟ Rp Beğenileri : 67

Jollyn Maqe
Cadı

Aşkın, insan ruhunda gerçekleştirdiği değişim ister istemez fark edilir. Her kim, ben aşk ile değişmem derse o kişi yalan söylüyor demektir. İnsan âşık olduğunda, etrafındaki, her gün görmüş olduğu güzelliklerin farkına varır. Bu durum, mutsuz olduğunda ise tam tersi bir seyir göstermektedir. Her gün geçtiğin o yolda karşına çıkan minik kediye gülümseyerek bakar, eğilerek kulağının arkasını okşar, sesindeki tınıyı fark ederek ruhuna doğanın güzelliklerinin dolmasına izin verirsin. Mutsuzken ise, belki o kedinin kulağını yine okşar, mırıltısını dinlersin, ama ruhundaki bir parça bunu sıradan bir şeymiş gibi yapar. Ya da hiçbir şekilde evden çıkmaz, güneşli havayı bir kenara bırakarak kapalı odanın verdiği kasveti içine alırsın. Mutluyken aynı gökyüzüne bakar geleceğinin güzelliklerini düşünürsün, mutsuzken aynı gökyüzüne bakar, koskoca evrenin seni mutsuz eden yanlarını düşünerek geleceğini mahvedersin. Bu döngü bu şekilde sürüp giderek büyürken, hiçbir şeyin olduğu yerde kalmadığını görürsün. Acı bile aynı değildir aslında. O an, hiçbir zaman geçmeyeceğini düşündüğün kalbindeki sızıyla aynı gökyüzüne bakarken, bir süre sonra yine aynı yerden yine aynı gökyüzüne baktığında ruhunda çok fazla şeyin değiştiğini fark eder, üstesinden geldiğin olayları düşünerek mutlu olmaya çabalarsın. Önemli olan o anı olabildiğince hasarsız atlatmaktır. Her ne kadar bu durum kolay olmasa da, yaşadığımız süre zarfında bir şekilde üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Her şeye mecbur olduğumuz gibi, güçlü olmaya da mecbur bırakılıyoruz.

Jollyn de, zor da olsa yaşadığı bunalımın üstesinden gelmeye çalışıyordu. Artık eskisi gibi üzülmüyor, yaşamına devam etmeye çabalıyordu. Nereye kadar üzülecekti? Hayat, her ne olursa olsun devam etmiyor muydu? Üzüldüğünde de aynı şekilde ilerliyor, mutlu olduğunda da aynı şekilde ilerliyordu. Hatta mutlu olduğunda zaman, nasıl geçtiğini fark ettirmiyordu, hızlıca geçip gidiyordu. Jollyn'in farkında olmadan hayata tutunmasını sağlayan olay da, Haziran ayının son zamanlarında, arkadaşı Sinbira'nın evine gittiğinde gerçekleşmişti. Oysaki oraya gitmek dahi istememişti. Kimseye anlatamadığı acısını kendi içerisinde yaşayıp, bir yağmur gibi gelip geçmesini dilemişti. Şimdi ise, acaba o eve gitmeseydi neler olurdu, diye düşünüyor, böyle bir şey yapmadığı için şükrediyordu. Eğer oraya gitmeseydi Samuel Harvelle ile hiç tanışamayacaktı ve aradan bir sene kadar zaman geçmesine rağmen, aklından çıkmayan Azrael'in düşüncesini, bir süre daha içinde taşıyacaktı. Bir süre sonra, ruhunda bir umut ışığı daha oluşmuştu. Çocuğun gözlerindeki ışıltıdan, konuştuğunda yüzünde beliren sakin gülümsemeden belli etmese de, ruhunda onu tanıma heyecanıyla kavruluyordu. Bir daha aşka dair umutlarını yeşertmeyeceğine kendine söz vermiş olsa da, o gece gerçekleşen herhangi bir şey, Samuel'in çekiminden alı koyamıyordu kalbini. Konuştuğu gibi, ona mektup yazmak için oturduğu masasında, kalem kağıda değdiği anda kafasındaki düşünceleri toparlamaya zorluyordu kendisini. Nasıl başlamalıydı mektubuna? Görüşeli birkaç hafta olmuştu sadece. Ya beni yanlış anlarsa? Ya mektubuma cevap vermezse? O zaman neden mektup adresini yazıp, hiç olmazsa mektuplaşmaları gerektiğini söylemişti ki? Belki de o benim mektubumu bekliyor. Ama ilk önce onun atması gerekmiyor mu? Ne olacak ki? En azından ben atarsam, belki biraz cesaretlendirmiş olurum.

Kafasının içerisinde dolanan karmakarışık düşüncelerini duvarda asılı duran saatin gong sesi bastırmıştı. Silkelenerek kendine geldi, sandalyesinde doğruldu. Uzun zamandır kağıdının başında öylece bekliyordu ve saat gece yarısına gelmişti. Kendi kendine gülümsedi. Azrael'le yaşadıklarından sonra, bir erkek için bu denli heyecanlı olacağını uzun zaman geçse düşünmezdi, ama oluyordu işte. Hayat insanın karşısında her şeyi çıkartıyordu, yapmam dediklerini yaptırıyordu. Masanın yanında kafeste duran baykuşuna baktı. Parlak gözlerle odayı tarıyordu. Eliyle kafese dokundu. Azıcık daha sabret, bu gece için iletmen gereken bir mektubum var, diye mırıldandı ve derin bir nefes alarak cesaretini topladı. Biraz daha gecikirse sabaha kadar yazmayacak, düşünceler içerisinde boğulayacaktı. En azından düşüncelerini bir nebze de olsa kağıda dökmek rahatlamasına yardımcı olacaktı.

10 Temmuz 1956
Sevgili Sam,

Mektubuma ne söyleyerek başlayacağımı bilmiyorum. Eğer şuan beni görebilecek olsaydın, masasında oturmuş, saçları dağılmış, heyecandan ne yazacağını bilemeyen bir kız görürdün, ki bunu hayal etmesi de zor değil diye düşünüyorum. Uzaktan bakıldığında nasıl görünüyorum bilmiyorum, ama hayatımda ilk kez, bir kişiye mektup yazarken heyecanlanıyorum. Öyle ki, heyecanımı titreyen ellerimden kaynaklı olan kelimelerimde görebilirsin. Eğer bunlar birden fazla olursa lütfen kusuruma bakma, elimden geldiğince dikkatli olmaya çalışacağım, ama ne yalan söyleyeyim, konu sen olunca ellerimin titremesini durduramıyorum. Ah, umarım çok ileri gitmemişimdir. Bilmiyorum, bir süre kadar bu mektubumun erken olduğunu düşünüp durdum. Sana yazarsam eğer, rahatsız olacağından ya da en kötü ihtimal cevap vermeyeceğinden korktum, bilmiyorum. Ama yazmazsam da, kafamın içerisinde dolanan düşünceler beni her geçen gün daha fazla yiyip bitiriyor, başka şeyler düşünmeme engel oluyorlar. Hoş, bu heyecan da, bir bakıma kötü düşünceler düşünmememi engelliyor. Sen, tıpkı o gece olduğu gibi, yine kötü düşüncelerimi engelleyen bir koruyucu olarak rol oynuyorsun. Bu nasıl oluyor bilmiyorum, ama bu mektubumun sana gidiyor olması bile beni gülümsetiyor. Sanırım heyecanım biraz azaldı, çünkü yazdıklarımı kontrol ettiğimde başta olduğu kadar mürekkep kayması yok, bu güzel bir şey. En azından tahmin ettiğim gibi, düşüncelerimi kâğıda aktarmak beni rahatlatıyor. Tıpkı, varlığının bana yaptığı gibi. Sanırım, bazı yerler de düşüncelerimi o kadar da açığa çıkarmamam gerekiyor, bir süre kadar gizli kalmalılar. Heyecanımı dizginleyeceğim derken ne kadar da  konuştuğumu fark etmedim. Oysa ki daha hiçbir şeyden bahsedemedim. Neyse, bu bizim birinci mektubumuz olsun, tıpkı tanışma mektubu gibi ya da birbirimize alışma mektubu. Umarım iyisindir. Bu mektubuma cevap yazarsan eğer çok memnun olurum. Yazamazsan da sorun değil, en azından denemiş oldum.


Kendine çok iyi bak.
Sevgiler,
Jollyn Maqe.



Kalemi bıraktığında derin bir nefes aldı, bir süre kadar parşömeni inceledi. İçinden bir ses, kağıdı buruşturup atmak istiyordu, ama bu düşünceye direnmeye çalıştı, saçmalamamış olmayı diledi. Bir yandan da ruhundan kocaman bir yükün kaybolduğunu hissediyordu. Vakit kaybetmeden parşömeni rulo haline getirip kafesteki baykuşunun bacağına bağladı. ''Gece uçmayı seviyorsun biliyorum, ama dikkat et, bu mektubun sahibine en kısa zamanda ulaşması gerekiyor. Samuel'in mektubu aldığından emin olduğunda hemen bana gel, seninle uzun bir süre işimiz olacak ufaklık,'' diyerek gülümsedi ve baykuşu kafesinden çıkartıp gecenin serinliğine saldı. Gökyüzü harika görünüyordu. Ay, karanlık gökyüzünü parlaklığıyla aydınlatıyor, minik yıldızlar onun ihtişamıyla büyüleniyordu. Jollynse, uzun bir aradan sonra yastığa başını huzurlu bir kalple koyabilecekti.


En son Jollyn Maqe tarafından 02.07.18 17:03 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Samuel Harvelle
Daire Başkanı
Ϟ Rp Beğenileri : 12

Samuel Harvelle
Daire Başkanı

Genç cadıyı gördüğünden bu yana on günden çok olmuştu. Başlangıçta her gün delicesine odasının balkonunda mektup bekliyordu ancak katılması gereken dersler birazda olsa kafasını dağıtıyordu. Kardeşi tatil yaparken o lanet okuldan sırf tatil için dönmüşken neden hala kendisinin çalışmak zorunda olduğunu anlayamıyordu. “Sen büyük ve güçlü bir büyücü olacaksın Samuel!” dedesinin tok ama sinir bozucu sakinlikte ki sesi kulaklarında çınlıyordu. Oldukça sinir bozucuydu ancak ona elbette ki karşı çıkması mümkün değildi. En azından şimdilik. Aslında gerçekten güçlü bir büyücü olmayı sırf zamanı geldiğinde onunla savaşmak için istiyordu. Sonrasındaysa ne isterse yapabilirdi. Hatta Quidditch oyuncusu bile… İçi bu düşünceyle kıpır kıpır oldu odasına giden merdivenleri arşınlarken duvarda asılı olan tablolar Samuel’i görünce rahat pozisyonlarından ödün verip şık ve havalı görünmeye çalışıyorlardı. Evde yaşayan herkes gibi bu tablolarda Steven’dan ölesiye korkuyorlardı. Samuel uyuşuk adımlarına uygun uyuşuk bir şekilde başını çevirdi merdivenin en tepesindeken ve tablolara döndü. “Hadi ama… Bunu daha öncede konuştuk. Benim için bunu yapmanıza gerek yok.” Samuel’in sözleri ardından bir kaç rahatlama sesi duydu “-Ohhh… -Buraya gel oğlum!” Merdiven başında ki tabloda asilce duran köpek bir anda kuyruğunu sallamaya başladı ve dilini dışarı çıkartıp bir kaç tablo aşağıya indi. Başını okşayan küçük oğlan çocuğu gülümsüyordu. Samuel tablolara gülümsedi ve odasına dönen koridorda ilerlemeye başladı. Tek tük ayakta olan tablolara selam verdi. Uyuyanlarayla güzel uykular diledikten sonra odasına geldi. Böyle uzun süren derslerden hoşlanmasada alışmıştı. ayaklarını yere sürerek odasına girdi. Oldukça büyük odada balkon kapısına yakın duran yatağına doğru ilerlerken ayakkabılarını umursamazca ayağında itekleyerek çıkarttı.  Yatağına vardığında yüz üstü kendini yatağa bıraktı. Yorgunluğu şimdi daha da artmıştı. El yordamıyla yatağının başında ki komidini açtı ve karıştırmaya başladı. Aradığını bulamadığında kendi kendine poflayarak kalktı. Zaten birbirine girmiş saçlarını iki eliyle karıştırıp gözlerini ovuşturdu. Bacaklarını kendine doğru çekti iyice komidine doğru eğildi. Biraz karıştırdıktan sonra küçük kara kapaklı defterini buldu. Bir müddet dışarıya kulak kesildi. Kapının önünde kimse olmadığını anladığında yavaşça defteri açtı ve içinden yarısı yırtılmış haraketli fotoğrafı (tık) çıkarttı. Belli belirsiz gülümseyen ablasının yüzünün yarısı yoktu. Fotoğrafın sağlam tarafındaysa Jollyn kahkaha atıyordu, Samuel ise kahkaha atan kıza bakışlarını çevirip kamereya geri çeviriyordu bakışlarını. Fotoğrafı ablasının o gün Jollyn ile çektikleri fotoğraflar arasından çalmıştı. Kıza olan bakışlarını görmesini istemiyordu üstelik birlikte tek fotoğraflarıydı. Ne kadar da güzeldi… Parmaklarını cadının saçlarında gezdirdi ardından yüzünde naif bir gülümseme belirdi istemsizce oturmuştu yüreğine dolan sıcaklığı farketti. Belkide onu bir daha asla göremeyecekti. Bu fototğraftan bir kaç saat sonrasında Jollyn Samuel’in odasında ki büyük balkonda onunla sohbet dolu bir gece geçirmişti. Samuel’in hayatında yasadığı en güzel geceydi. Kızın kokusunu unutamıyordu. Bizzat dedesinin kendi verdiği iksir dersinde Amortentia’nın kokusunu içine çektiğinde nasıl kıpkırmızı olduğunu hatırladı. Dedesine fark ettirmeden aldığı diğer kokudan bahsetmişti. “Şey sıcak çikolata.” ardından içinden eklemişti ve Jollyn… Samuel’in bünyesini her türlü iksire karşı bağışık hala getirmeye çalışıyorlardı ama o cadının kokusunu tekrar duymaya can atıyordu. Buna bağışıklık kazanması mümkün değildi. Fotoğrafa bakarken bir kez daha derin bir nefes aldı büyücü burnuna cadının kokusunu dolmasını ümit ederek ama nafileydi. Kendini yatağa bıraktı ve kollarını uzatıp fotoğrafı göz hizasında tuttu. Onun gülüşü bile nasıl böyle mutlu ediyordu. “Umarım o akşam olduğundan daha iyisindir Jollyn. Bana anlatacak kadar güvenmediğini biliyorum ama sorun değil, anlatsanda anlatmasanda ben senin için buradayım ve ne zaman mutsuz hissedersen seni güldürmek için her şeyi yapabilrim.” dedi kendi kendine ardından gözlerini yumdu kolları hala yukarya uzanmış vaziyetteydi ki aniden camdan gelen tıkırtıyla heyecanlanarak fotoğrafı yüzüne düşürdü . Hızla toparlandı ve fotoğrafı defterin arasına tıkıştırıp komidine attı. Tıklama sesi tekrarlandığında ayaklandı. Sınbira onu gözetlemeye gelmiş olmalıydı. “Pislik!” dedi öfkeyle ve perdeyi aniden onu korkutmak amacıyla aniden açtı. Gözlerinden alevler çıkıyordu adeta ki karşısında kimseyi göremeyince geriledi. Duyduğu baykuş sesiyle başını aşağı indirdi. Yüzünü buruşturdu önce ardından yüreğine heyecan doldu. Jollyn olabilir miydi? Hızla kapıyı açtı. Baykuş havalanıp içeri girdi küçük bir tur arttıktan sonra açık komidin kapağına kondu bacağında ki mektubu çözdü ve baykuşun başını okşadı. Kağıdı açtığında Jollyn’in muntazam el yazısıyla yazılmış mektuba baktı. Başlarda biraz titrek olan kelimeler gittikçe muntazamlaşıyor ve en sonundaysa mükemmele dönüyordu. Cadının imzası olduğuna inanamıyordu. Baykuş ötüp kıpırdandı ve ardından açık balkon kapısından dışarı çıktı. Arkasından balkona çıkıp bağırdı Samuel. “Teşekkür ederim.”

Kendini yere bıraktı. Odadan dışarı çıkan loş ışık okumak için yeterli sayılırdı. Okumaya başladığında yüzünde ki gülümseme gittikçe büyüyordu. Kendini tasvir edişine istemsizce sesli bir şekilde güldü ve başını salladı. Heyecanlanmış olması yüreğini ısıtmıştı. Kıza karşı hislerinin tek taraflı olmadığından emindi en azından böyle olmasını dilyordu onu ilk gördüğü anda dili tutulmuştu. Ablasının tavırlarına rağmen ve Jollyn eve gelmeden önceki uyarılarına rağmen onunla vakit geçirmek zorunda olduğunu biliyordu. Yanina gidip elini uzattığını anımsadı. Sesi oldukça titrek çıkmıştı. “Mer-merhaba, ben Sa-Sam, aslında Samuel ama Sam diyebilirsin ve sen de Jollynsin değil mi?” Kendini cümlenin sonunda toparlamıştı. Kızın sarı saçlarında kaybolmuştu. Tenine değen yumuşacık elinin vücudunda bıraktığı etkiyle başetmeye çalışırken sesini işittiğinde kulaklarının kızardığını hissetmişti… Şimdi mektubu okurken olduğu gibi kızaran kulaklarında kızın sesini duyuyordu. Mektubundaki kelimeleri onun dilinden duyuyordu adeta. Nasıl olmuştuda cevap vermeyeceğinden korkmuştu. İki eli kanda olsa Jollyn’e cevap verirdi. Cadının ne diyeceğini bilemeyen sözlerini okuduktan sonra hızla odasına girdi. Yatağının çaprazında ki çalışma masasına döndü. Önünde duran kağıt tomarlarını karıştırıp hızla boş bir kağıt aradı. Bulduğundaysa geri kalanlar yere fırlattı heyecanla masanın başına oturdu. Derin bir nefes aldı ve hızla mektubu tekrar okuduktan sonra okumaya başladı. Jollyn’in yazısının yanında çok daha düzgün duruyordu. Dedesi yüzünden her zaman mükemel yazmak zorundaydı nede olsa çocukluğundan gelen bir alışkanlıkla inci gibi yazısıyla yazmaya başladı,

“Sevgili Jollyn,

Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatmam mümkün değil. Buradan ayrıldığın ilk günden beri bana yazmanı bekliyorum. Öyle hemen arkandan sana yazıpta seni rahatsız etmek istemedim bana kalsaydı daha buradan ayrıldığın dakikada sana yazmaya başlayabilirdim. Sözlerinde asla aşıra kaçmadığını bildirmek istedim. Aksine gururmu okşuyorsun ve bu çok anlamlı benim için. Yazımdan her ne kadar belli olmasada bende en az senin kadar heyecanlıyım. Yazmaya ilk başladığı andan itibaren duygularımı yazıma yansıtmamak adına eğitim aldım ve artık bu istesemde mümkün değil. Her neyse şunu bilmelisin ki sen istediğin sürece seni her şeyden koruyabilirim. Mektubunu okurken çok hoş bir şey farkettim. Yalnızca bir kez seninle yüz yüze gelmiş olmamıza rağmen kelimelerin senin sesinle kulaklarımdaydı. Ne kadar hoşuma gittiğini anlatamam.

Made sen yeterince şey anlatamadığını düşnüyorsun izin verirsen benim seninle paylaşmak istediğim bir kaç şey var. Öncelikle soruna cevap vermem gerekli. Oldukça iyiyim. Biraz yorgunum ancak senin mektubun inan tüm yorgunluğumu silip attı. Tatil yapıyor olmanız okadar hoşuma gidiyor ki. Keşke bende çalışmalara biraz ara verebilsem ama dedem, büyük büyücülerin dinlemeye gerek duymadığını söyledi. Aslında buna katılmıyorum. Herkesin biraz dinlenmeye hakkı olmalı özelliklede Sınbira yaz için istediği her şeyi yapabiliyorken. Her neyse ilk mektuptan seni aile meselelerile boğmak istemiyorum Jollyn. Şimdi sana bu gün öğrendiğim ilginç bir şey anlatacağım.

Bugün iksir dersinde en güçlü aşk iksiri olan Amortentia’nın ilginç bir özelliğinden bahsetti dedim. Bu iksir herkese çekici bulduğu şeylerle bağlantılı olarak farklı kokuyor. Bu biraz utanç verici ama bana nasıl koktuğunu sorduğunda ona yalan söyledim. Aslında pek yalan sayılmazdı ama eksikti. Yoğun bir sıcak çikolata kokusu aldım Jo ve bir şey daha vardı. Burada odamın balkonunda otururken rüzgarin burnuma taşıdığı kokun… Bunu sana söylediğim için şuan ne kadar utandığımı bilemezsin. Ama bu iksiri işliyor olmamızın bir kaç nedeni var. Tabi ki nasıl yapıldığını öğrenmeliyim ve daha önemlisi iksire karşı bağışıklık kazanmalıymışım. Yalnızca buna değil, bir çoğuna. Amortentia’ya bağışıklık kazandığımda ne olacağını sorduğumda artık hiç bir şey kokmayacağını öğrendim. Bu beni korkutuyo Jollyn. Eğer o iksire bağışıklık kazanırsam bir daha asla senin kokunu duyamayacağımdan korkuyorum. Vay canına bu kadar dürüst kendime bile olamamıştım. Eğer ben çok ileriye gittiysem lütfen beni uyar. Seni üzmek ve kızdırmak asla istemem. Kendine iyi bak Jollyn. Bana tatilinin nasıl geçtiğini anlatır mısın? Keşke seninle tekrardan görüşebilsek. Sinir bozucu Sınbira olmadan tıpkı başbaşa kaldığımız zamanda ki gibi…

Her neyse bir müddet mektuplarla idare edebilrim. Bana yazdığın için teşekkür ederim Jo. Cevabını bekliyor olacağım. Gerçekten iyi olup olmadığını bilmek istiyorum. Burada olduğun süre boyunca içinde ki acıyı hissettim ve senin de söyledğin gibi anlatmak rahatlatacaktır.

Not: Baykuşum Dave muhtemelen ona yiyecek bir şey vermediğin sürece evini terk eteyecektir.

Sevgiler
Samuel Harvelle”


Sam mektubu bitirdiğinde hızla katladı ve ayakkabılarını geri giyip sesizce merdivenlerden hızla geri indi. Baykuşların olduğu kuleye doğru var gücüyle koştu. En sevdiği cüce baykuşun yanına vardığında Dave’in başını okşadı. Baykuşhaneye girerken kapıdan aldığı krekerleri baykuşa uzattı ve gülümsedi. kafesten çıkartıp bacağına mektubu bağladı. “ Hadi Dave… Ben onu göremiyorum benim için bunu ona ilet, Jollyn Maqe” dedi ve baykuş hızla uzaklaşırken arkadından seyretti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwarts-rpg.com/t4536-samuel-harvelle-karakter-kart#
Jollyn Maqe
Cadı
Ϟ Rp Beğenileri : 67

Jollyn Maqe
Cadı

Mektubunu gönderdiğinden bu yana birkaç gün geçmişti ki bir baykuş anısızın penceresine konuverdi. Hevesle pencereye doğru koştu, kalbi deli gibi çarpıyordu. Beklemek, daha önce hiç bu kadar heyecan vermemişti. Aynı zamanda da, gün geçtikçe olumsuz düşünceleri kafasından kovalaması gerekmişti. Mektubunda da belirttiği gibi cevap vermeme ihtimali de vardı. Bir yandan da kalbini olacaklar için hazırlamaya çalışıyordu. Azrael’in ruhuna yaşattığı hayal kırıklığını, başka birisiyle yeniden eski haline döndürmek istemiyordu. Canının, yeterince yandığını düşünüyordu. Samuel’e güvendiği parçasının ellerinden kayıp gitmesine dayanabileceğini sanmıyordu. Bu nedenle, eğer olurda cevap vermezse, bu bekleyişin kötü sonuçlanmasını istememişti, ama yine de, baykuş gelene kadar her dakika pencereyi kontrol etmiş, kendisine engel olamamıştı. Elinde olmadan bir beklenti içerisinde girmişti zaten. Bir yandan da mektupların bir an önce gelmesini istiyordu ki Eylül’de okula gitmesi gerekecekti. Orada da mektuplaşabilirlerdi, ama bu durumdan kimsenin haberi yoktu, okulda zorlanabilirdi.

Derin bir nefes alıp pencereyi açtı, ayağında kâğıt parçası takılı olan parlak tüylü baykuşun içeriye girmesine izin verdi. Yüzündeki gülümsemeyi bastıramıyordu. Jollyn, baykuşun tüylerini birkaç saniye kadar okşadı, ardından ayağındaki parşömen parçasını aldı. Mektubun Samuel’den geldiğini tüm kalbinden diliyordu. Kâğıt parçasını açtığında, henüz kelimeyi okuduğunda kalbinden minik bir şey koptu ve gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Heyecan içerisinde odasının kapısını kapatarak yazdıklarını okumaya koyuldu. Samuel’in kelimelerini okurken gülümsemesine engel olamıyordu. Kalbine anlam veremediği bir huzur dolmuştu. Cevap vermiş olmasına mı sevinmeliydi yoksa cümlelerindeki, yanaklarının kızarmasına neden olacak detaylara mı, bilemedi Jollyn. Kendi duygularının Samuel’in üzerinde etkili olduğuna şahit olmak, dudaklarından yayılan her gülümseme sayesinde kalbinin parçalanmış kısımlarını ilaç misali iyileştiriyordu.

Mektubunun sonuna geldiğinde, not yazılı yeri okudu. Gözlerini mektuptan aldığında, baykuşun henüz gitmediğini fark etmemişti bile. ''Ah, demek senin adın Dave! Peki, o zaman, parlak tüylü güzel Dave, bakalım sana göre biraz krakerim var mı?'' diyerek kendi kendine mırıldandı, parmağıyla baykuşun tüylerini hafiften okşayıp yatağının yanındaki çekmeyi bir süre kadar karıştırdı. ''Neyse ki, senin için birkaç krakerim var Dave, bugün şanslı günündesin. Sanırım, krakerleri çoğaltmam gerekecek,'' diyerek kıkırdadı, birkaç parça alarak pencerede bekleyen baykuşa uzattı. Baykuş sevinmeye benzeyen garip bir ses çıkardı ve pençesine krakerleri sıkıştırarak kanatlandı. O sırada, kafesinde uyumakta olan baykuşu Lia, yerinde kıpırdandı. Dave’in farkına bile varmamıştı. ''Umarım dinlenmişsindir Lia, birazdan yeniden bir yolculuğa çıkacaksın,'' dedi. Lia kanatlarını silkeleyerek hafiften gerindi. Jollyn, farkında olmadan, Samuel’in gönderdiği mektubu kalbine bastırdı ve vakit kaybetmeden masasına oturdu. Cevap yazmak için sabırsızlanıyordu.

Sevgili Sam,

Mektubuma cevap vermen beni ne kadar mutlu etti, bilemezsin. Neden cevap vermeyeceğini düşündüm bilmiyorum, sanırım yoğun olduğun için, bana vakit ayıramayabileceğini sandım. Olabilir, bunlarda herhangi bir sakınca görmüyorum. Dedenin seni ne kadar yorabileceğini tahmin edebiliyorum, çünkü ben de okulda dersler nedeniyle yoruluyorum ve bazen arkadaşlarımdan gelen mektuplara dahi bakamadığım oluyor. Her neyse, şunu söylemeliyim ki senden gelen bu mektubu okuyor olmak, beni tahmin edemeyeceğin şekilde heyecanlandırdı. Bana vakit ayırdığın için teşekkür ederim.

Öncelikle, iyi ki mektubunun sonunda, baykuşun Dave hakkında beni bilgilendirmişsin, yoksa onun neden penceremde durduğunu anlayamayabilirdim. Ona baykuşum Lia’ya da verdiğim krakerlerden verdim, umarım onları beğenmiştir. Gerçi, onları gördüğünde garip bir ses çıkardı, bunu beğendiği için yaptığını düşünüyorum. Bir dahaki gelişinde onlardan daha çok vereceğim, belki o zaman mektuplarını daha hızlı bana ulaştırır ve beklemek zorunda kalmam.

Mektubunun bana nasıl iyi geldiğini anlatamam, hangi kelimeleri kullanacağımı bilmiyorum. Aşk iksiri hakkında yazdıkların çok hoşuma gitti. Ben, birisinden bu denli kelimeler duymaya alışık değilim. Eğer şuan beni görebilseydin, yanaklarımın kızardığını fark etmeden duramazdın. Tanrı’ya şükür ki bunu görmek zorunda değilsin. Çok utanç verici! Ama bir yandan da kalbime dokunuyor Sam. Kelimelerin, beni olduğum yerden uzaklaştırarak sadece senin oluşturduğun evrene gitmemi sağlıyordu. Bunu nasıl başarıyorsun bilmiyorum. Bana nasıl olduğumu sormuşsun. Ne söylemeliyim? Şuan hissettiklerimi, sadece iyiyim kelimesinin anlatacağını sanmıyorum. Aslında itiraf etmem gerekirse hiç iyi değildim, ama sana yazmaya karar verdiğim mektuptan bu yana gerçekten de iyi hissediyorum. Yeniden umut dolmuş hissediyorum Sam. Mutluluğun, neşenin, sevincin benden alındığını hissediyordum, ama seninle yeniden kalbimin canla attığını hissediyorum, inan bana bunu hissedebiliyorum.

Sana yaşadıklarımı anlatıp anlatmamakta kararsızım. Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bana, o gece de sormuştun, o an da boğazımın düğümlenmesine engel olamamış, anlatmamayı seçmiştim. Yaşadıklarımı düşününce, şuan da boğazımda oluşan garip ağrıya engel olamıyorum. Sana tüm bunları anlatıp da senin de kafanda olan huzursuzluğun artmasına izin veremem Sam. Bu yazdıklarımın senin parmaklarının arasında tuttuğun kâğıt parçasında olduğunu bilmek, bana değer verdiğini, beni önemsediğini düşünmek geçmişimde yaşadığım her şeyin şaşırtıcı bir şekilde son bulmasına yardımcı oluyor. Nasıl oluyor bilmiyorum, ama inan bana bu oluyor. Ama eğer gerçekten de bilmek istersen, sana her şeyi anlatabilirim, sadece şimdi değil, ileriki mektuplarımızda bunu anlatmak istiyorum.

Şimdi, senin bana bahşettiğin huzurun tadını çıkarmak istiyorum. Ne demiştin? Amortentia’nın kokusundan bahsetmiştin, ah demek benim gibi kokuyor. Açıkçası, ona bağışıklığının olmasını ben de istemiyorum, bu korkunç olurdu. Lütfen dedene söyle de, seni fazla çalıştırmasın, bence de herkesin dinlenmeye ihtiyacı vardır, özellikle de senin gibi, gelecek de harika olacağı belirlenmiş bir büyücünün. Ayrıca, elbette mektuplarla idare edebiliriz, bunun sonlanmasını istemiyorum. Sadece dede gösterme yeter. Onun nasıl birisi olduğunu bilmiyorum, ama belli ki hakkında her şeye karışıyor, bu senin için çok zor olmalı.
Lütfen kendine fazla yüklenme, üzülmeni istemiyorum. Sen, herkesten daha çok mutlu olmayı hak ediyorsun.

Mektubum bu şekilde uzayıp gidecek gibi görünüyor, en iyisi mi şuan da buna son vermek, o yüzden, kendine çok iyi bak Sam, cevabını sabırsızlıkla bekliyor olacağım.

Sevgiler,
Jollyn Maqe.


Zorlukla da olsa kelimelerini sonlandırdığın da, ilk mektubundan daha da çok yazdığını fark etti Jollyn. Mektubunu baykuşunun ayağına bağlamadan bir kez daha okudu, uygun gördüğünde kâğıdı rulo yaptı ve Lia’nin ayağına bağladı. ''Bunu bir an önce Samuel’e ulaştırmanı istiyorum Lia, ondan sonra istediğin her şeyi yapabilirsin, sana güveniyorum,'' dedi, gülümseyerek baykuşunu kafesinden çıkartıp kanatlanmasına izin verdi. Tüm yazdıklarını okuduğunda, Samuel’in yüzünde oluşacak gülümsemeyi düşündükçe sırıttı, ruhuna dolan huzura karşı koymadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Her Karanlığın Sonu Aydınlıktır
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts-RPG :: İngiltere :: Harvelle Ailesi Malikanesi-