Kağıtlar, evraklar, dosyalar… Aralarında boğulmaya son saniyeler kala derin bir nefes aldı. Kahverengi deri koltukta başını geri attı Leighton, ayağa kalktı. Bazen bu iş gerçekten çok sıkıcı olabiliyordu diye düşündü. Bakan Leighton yavaşça masasından uzaklaştı. Oda birkaç tur atmaya başladı. Şimdi odayı dolduran yalnız iki ses vardı: küçük topuklarının yerle buluştuğu an çıkan o tıkırtı, diğeri de yana alevin dans edişinden oluşan masalın sesi. Oda da en sıcak bulduğu köşe olan şöminenin karşısına asasını kullanarak bir koltuk çekti. Her zaman dilediği iş bugün ona sıkıntı veriyordu, içinde huzuru kaçıran garip duygular vardı. Masasına yaklaşıp üstünde duran bir Muggle kitabını aldı. Edebiyattan anlayan sayılan yazarların birine aitti bu kitap. Girişte şu kelimeler yazıyordu:
…
Gözlerimi senden alamıyor,
Güneş sanki senin gözlerinde parlıyor.
Ellerini uzat, rüzgarlara dokun,
Teninden bir kıpırtı getirir belki bana.
…
Kitabı elinden bıraktığında boynu tutulmak üzereydi. Ayağa kalkarak odada cama doğru yaklaştım. Hava kararmaya başlamıştı. Başını kahverengi duvarlara çevirdi, guguklu saat altıyı gösteriyordu. Bakanlıkta bu günlük işi kalmamıştı. Ayaklı askılıktan paltosunu aldı. Yeşil palto odaya ben buradayım der gibi renk katıyordu. Leighton binadan ayrılmaya hazırlanırken masa da duran bir dosya gözüne çarptı. Dün bu dosyanın burada olmadığına bahse girebilirdi. Hızlı adımlarla masaya yaklaştı. Daha fazla iş istemiyordu. Evine gitmek istiyordu. Salona geçip, beyaz kupasına onunla tezat uyumu oluşturan sıcak enfes sıcak çikolatasını hazırlayıp, aksiyon dolu bir film açmak istiyordu. Elini hafif tozlanmış dosyaya götürdü. Sayfalarını çevirdikçe sayfaların renginin açık ten rengine dönmeye başladığını fark etti. İlginç diye düşündü bakan, nereden çıkmıştı bu dosya ve kim koymuştu. Tozlanan dosya burnunu gıdıklamaya başladı. Masadan bir selpak aldı. Her duruma karşılık diye düşündü ve incelemeye başladı.
Julia Heffernan: otuz beş yaşında bir Gringotts Çalışanı…
Dosyada ilginç bilgiler vardı. Hakkında düşmüş bir arama emri vardı ama suç yeri sarardığı için tam okunmuyordu, ayrıca suçlama birinin etkisiyle askıya alınmıştı. Bulmam gerekiyordu benim o kızı ama bugün değil, bu akşam başka şeyler lazımdı bana. Yarın ilk işim bir araştırma ekibi çıkaracaktım.
1 ay sonra
“Arama devam ediyor! Kızın bir yere gittiği mi var? Neredeyse söyleyin ben gidip görüşeceğim. Şimdi çık odadan ve sadece yeri neresiyse söyle bana.” Leighton sesinin ayarını kaçırmıştı. Arada bir sinirlerine sahip çıkamıyordu. Önünde duran adama baktı. Rengi atmıştı, yüzünde sarı, mor, beyaz her tondan renk vardı. Zavallı adamın gözlerinde ki korku şaşırtmıştı Leighton’u. Bu kadar korkutmak istememişti ama karşısında ki adamı da azcık beyin olsa o da bağırmazdı zaten. Gerçi hepsinde vardı o beyin önemli olan onu kullanmak.
“Çıkabilirsin.” Dedi bakan daha yumuşak bir tonda.
Genç stajyer odadan çıkarken Leighton pencereye yaklaştı. Sivri topukları yeri deliyordu adeta. Gözlerini yoldan geçen insanlara dikti. Ne kadar tekdüzeydiler. Her gün aynı yolu yürüyüp, aynı şeyleri konuşuyorlardı. Masasının başına geçti. Kırışan eteğini düzelttikten sonra kapının sesi duyuldu.
“Gir!” Demir kapı açılırken stajyer göründü.
“Bulduk.”Elinde Bayan Julia’nın resmi ile yola koyulmuştu, bu işten gerçekten çok sıkılmıştı. Kimdi bu kadın, aptal stajyer bu kadar zamanda bir işi yapamamıştı, diye düşündü. Kaldırımda yürürken sokakların çok kalabalık olduğunu fark etti. Kimi o kadar acele ediyordu ki önlerine bakmıyordu, kimininse dünya umurunda değildi, yolda oturmuş genç bir adam gördü. Oldukça iyi giyinmiş, esmer bir adamdı. Elinde ki gitarla aşk yaşıyordu. Müzik sesi adama yaklaştıkça artıyordu. Ne hoş bir sesi var diye düşündü. Yeşil gözlerinde şarkının yaşam bulduğunu gördü Leighton. Şu an keşke işim olmasa diye düşündü. Adamın etrafında ki kalabalığa karışmak istiyordu. Gözlerini kaçırdı ve yürümeye devam etti.
Hava o kadar güzelken bir anda çıkan yumuşak rüzgar saçlarını karıştırmaya yetmişti, yine kim bilir nasıl kuş yuvasına dönmüşümdür, diye düşündü. Saçlarını hafifçe geriye attı. Karşısına çıkan Ejderha Hanı aradığı adresti.
İçeri girdi. Kapıdan girdiğinde ilk gördüğü şey merdivenler oldu. Buraya ilk kez geliyordu. Büyük bir merakla içeriyi inceledi. Ağırlık ahşap renkteydi. Neredeyse her şey ahşap rengindeydi; dört, altı kişilik kare masalar, küçük tabureler ve sandalyeler de. İçeriden gülüşler, bağrışlar yankılanıyordu. İleride bir kadın ve adam oturmuş gülüşüyorlardı. Yanların da bir şey duruyordu, iyice dikkat ettiğinde yaklaşık altı metrelik bir yılan olduğunu gördü. Bu şey Leighton ‘un oldukça hoşuna gitti, yılanları severdi, tabi ona dokunmadıkları sürece.
Yanlarına doğru yürümeye başladı. Yanında ki adam onu fark etmiş olacak ki dikkati dağıldı. İnce topuklarının sesi taş zeminde yankılanıp kulaklarını dolduruyordu. Bakan kendinden emin bakan yürüyüşüne geçti. Bakışları oldukça sertleşti, omuzlarını geriye attı. Önlerine geldiğinde yüzüne hafif bir gülümseme kondurdu.
“Bayan Heffernan, sizinle biraz sohbet edebilir miyiz?” Dosyayı yavaşça masaya bıraktı.
“Umarım size birer bira ısmarlamama izin verir misiniz, çok zamanınızı almayacağım.”