Bellatores
Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır.
İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
KARAKTER DEĞİŞİM ARACI
♣ Karakter Değiştir ♣
K.Adı:
Şifre:

HOGWARTS: AÇIK!
TARİH: ŞUBAT 1976

Paylaş
 

 it's all in the cards

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Keegan Harris
Ölü
Ϟ Rp Beğenileri : 3

avatar
Ölü
...düzenlerik...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Keegan Harris
Ölü
Ϟ Rp Beğenileri : 3

avatar
Ölü



görünüm:

Masmavi bir gökyüzü neler uyandırıyor sizde? Sevdiklerinizle bir yerlere mi gitmek istiyorsunuz? Diagon Yolu'nda biraz alışveriş? Yoksa piknik mi yapacaksınız? Süpürgenize atlayıp quidditch oynamak da iyi bir fikir olabilir.

Masmavi bir gökyüzü... Devasa, engin kubbenin altından yürüdüğünüz her gün, bir kez bile kafanızı kaldırıp da bakmaya tenezzül etmediğiniz o gökyüzü özgürlüğün sembolü mü? İçinizi kıpır kıpır ediyor mu bu temiz hava? Güneşten mi yakınıyorsunuz yoksa, hiçbir buluttan süzülmeksizin gözlerinize zuhur eden?

Masmavi  bir gökyüzü, etrafta koşuşturan çocuklar, rüzgarda özgürce sallanan ağaç dalları, el ele çiftler, annesinin kucağında bir bebek, eğlenen insanların kahkahaları, insanın içini ısıtan sıcak rüzgârlar, toprak kokusu, çiçekler, güzel kadınlar, leziz yemekler, kaliteli içkiler, tütün, kahve aroması, evcil hayvanlar, sokak kedileri, kuşlar, köpekler, basit bir koltuk, bir masa, takım elbise, kol saati, parfüm, saç traşı, temiz kıyafetler, rahatça nefes alıp vermek, iki elini yanında sallaya sallaya doyasıya sokakları arşınlamak...

Yanılıyorsunuz, pek de mutlu etmiyor bunlar beni. Bana her bir saniye neleri kaçırdığımı hatırlatıyorlar. Hayatımdan çalınanları, denize atılmış bir taş gibi dibe batan gençliğimi vuruyorlar yüzüme. On üç sene, tam on üç sene boyunca sadece dört duvarı ve kendilerine bir yüz bahşetmemekle Tanrı'nın -varsa eğer- pek doğru bir karar verdiği lanet yaratıkları gördüm. On üç sene boyunca betondan daha yumuşak bir zemin tatmadı tenim. Ellerim ve ayaklarım zincirliydi hep, öyle ki ilk zamanlarda uyurken yaptığım en ufak bir hareketle çıkan gürültü, irkilerek yerimden fırlamama sebep oluyordu. Birkaç sene sonra, sıcağın nasıl bir his olduğunu hatırlamak için zihnimi zorlamam gerekiyordu. Saçım ve sakalım birbirine karışmıştı. Leş gibi kokuyordum. Daha acısı, bu durum beni hiç rahatsız etmiyordu. Tam da öyle hissediyordum çünkü. Leş gibi kokmalıydım, dünyanın en aşağılık varlığı olmalıydım ben! Unutulmuş, terk edilmiş... Bir yiyeceğin ambalajı misali, çöpe atıldıktan sonra bir saniye bile kimsenin aklına gelmediği bir nesneydim ve çöplerin bir süre sonra kokması doğaldı. Ölmek istedim. Hayattan en büyük beklentim buydu. Bir şekilde ölsem sona ererdi her şey ve cehennemin kaldığım yerden kötü olması tek kelimeyle imkansızdı. Parmakla sayılacak birkaç mutlu anıma sığınmak istedim zaman zaman, fakat onlar ruh emicilerin doyumsuz iştahlarına çerez olmaktan öte faydasızlardı.

Elbette kendimi öldürmek defalarca geldi aklıma fakat hala bir beklentim vardı hayattan. Çıkacaktım buradan, er ya da geç ve intikamımı alacaktım beni buraya tıkan herkesten. Bana sırtını dönenlerden, beni kandıranlardan, aldatanlardan... Evet, tek kurtuluş ölümdü benim gibileri için ama dünyanın bir ucunda sessizce ölmek, beni buraya tıkanların ekmeğine yağ sürmekten farksız olurdu. Bu yüzden direndim. Mutlu anılarım ruh emicilerde olsa da, mutsuz anılarım çok daha fazlaydı ve onlardı benim yaşama sebebim. Onlara yaptıklarının bedelini misliyle ödetmeden ölmeyecektim. İntikam için hayatta kaldım...

Hapishanenin kapısından çıktığım an, günahkâr annemin karnından doğduğum günkü kadar yalnızdım. Elbette ki doğduğum zamanı hatırlamıyorum, ama o çirkin binadan çıkıp özgürlüğe kavuştuğum anı asla unutmayacağım. On üç senenin toplamından çok daha büyük bir ders verdi o an bana. Tek başımaydım. Bunu hep biliyordum ama hiç bu kadar, iliklerime kadar, titrercesine hissetmemiştim. Yine de şanslı sayıyordum kendimi. Param vardı, gücüm vardı, sağlığım hâlâ yerindeydi ve bunlar, intikamımı almak için gerekenlerden çok daha fazlaydı.

Gençliğimdeki hataya tekrar düşmemeye yeminliydim bu kez. Aptalca bir şekilde asamı çekip hayatımın geri kalanını da o delikte geçirmeye niyetim yoktu. Bu nedenle farklı yollarla bitirmeliydim üvey ailemi. İlk adımım, elbette ki toplumdaki eski yerime geri dönmek olacaktı. Bu nedenle kumarhanelerimi eski parlaklığına ulaştırmayı amaç edindim kendime. Bunun için yardıma ihtiyacım vardı elbette. Sosyetik camiada hala eski dostlarım olsa da, on üç senedir hapiste olan biri için iş dünyasındaki eski günlere geri dönüş kolay olmazdı. Bu sebeple Slytherin'de henüz küçük bir çocukken tanıdığım isime, bir gazetede rastlamamla yardımı alacağım yeri belirledim. Lorenzo Marcellus Belenus'tan, geniş çevresini kumarhaneme davet etmesini istediğimde, adamın hal ve hareketlerinden bunun bir bedeli olacağını anlamak zor değildi. Fakat hayatının on üç senesini, bir anlık hatasına bedel olarak ödemiş birini sarsmazdı iş dünyasında vereceği ufak tavizler. 

Gün gelmişti  ve hemen hemen herkes buradaydı. Bir süre öncenin en ışıltılı kumarhanesi tekrar açılıyor, kırmızı ejderha hayata geri dönüyordu. Kumarhanenin otel kısmının giriş katındaki balo salonunda toplanmıştı herkes. Ağır adımlarla kürsüye çıktım. Çoğunluğu tanımadığım insanlardan oluşan dinleyici kitlesinin üzerinde gezdirerek gözlerimi, konuşmama başladım.

"Saygıdeğer cadılar ve büyücüler. Eskiler bilirler, Red Dragon bir zamanlar şehrimizin en ışıltılı, lüks, saygın kumarhanesiydi. Dünyadan birçok insanı şehrimize çeker, büyücedünyanın önde gelen isimlerini odalarında misafir ederdi. Ne yazık ki tam on üç sene önce elim olaylar sonucu şehrimiz bu ışıltıdan mahrum kaldı. Fakat bugün, burada bir efsanenin hayata dönüşüne tanık olmak için toplanmış bulunuyoruz. Kızıl Ejder, sizlerin varlığıyla tekrar göklere yükselecek ve şehrimizin üzerinde eskisinden çok daha görkemli bir şekilde süzülecek. Aşçılarımızın eşsiz yemekleri ve kaliteli içkilerimiz tatmanız için sizi bekliyor. Gece yarısına kadar zengin mutfağımızın keyfini çıkarın. Yeni güne girmemizle beraber, kumarhanemizde oyunlar yeniden başlayacak.Hepinize, varlığınızla bu geceyi şereflendirdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum ve iyi eğlenceler diliyorum!"

Kürsüden inip Lorenzo'nun yanına doğru ilerlerken alkış seslerinden başka bir şey yoktu aklımda. Saatimi kontrol ettim. Tam olarak dokuzu çeyrek geçiyordu. On üç sene sonra oynanacak ilk oyuna birkaç saat kalmıştı. Benim intikam oyunum ise çoktan başlamıştı...



En son Keegan Harris tarafından 12.03.17 12:52 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
it's all in the cards
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts-RPG :: İngiltere :: Red Dragon Kumarhanesi-