| 27.07.19 23:42 | |
Başvurmak İçin:
Ad ve Soyad: Karakter Bilgisi: (Bu alanı eksik dolduranların başvurusu kabul edilmeyecektir.) İstediğiniz Rütbe: Günlük Online Süreniz: Örnek Rp: (Spoiler içinde veriniz.)
Kontenjan için tık.
|
|
| 02.11.20 12:20 | | Ad ve Soyad: Ursula Day Karakter Bilgisi: Ursula, kararlarını iyiliğin temelinde ve doğruluğun yönüne vermeye çalışan genç bir kadın; fakat çocukluğunda kendisine öğretilenler ve kişiliğinin arasındaki büyük farklılık, çoğu zaman boşluğa düşmesine ve karar vermekte zorlanmasına neden oluyor. İnsanlarla iletişime geçmede yaşadığı zorluklar ve kendini ifade etme yönündeki eksikliği gündelik hayatını olumsuz şekillendiren ve onu yalnızlaştıran sorunlar. Hiç tanımadığı ailesi hakkında bazı bilgilere sahip; annesi Alman ve babası İngiliz, ikisi de Muggle. Ursula doğduktan kısa bir süre sonra öldüler ve Berlin'de bir mezarlığa defnedildiler. İstediğiniz Rütbe: İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü Şifacısı Günlük Online Süreniz: ortalama 1-2 saat online olabilirim. Örnek Rp: Björn Sveinsson.
|
|
| |
| 28.01.21 20:23 | | Ad ve Soyad: Isolde Aideen O’MalleyKarakter Bilgisi: Ailesini küçük yaşlarda kaybetmiş ve gençlik yıllarında umutsuzluğun ve çaresizliğin pençesine düştüğü sırada Crassus Merovech Rischer’ın onu yanına alması ile hayatı adeta değişmiştir. Mantıkçı kişilik tipine sahip Isolde, araştırmacı kişiliğinin yanı sıra oldukça iyi bir gözlemci ve analizcidir. Zihni her zaman üzerinde araştırma yapabileceği teoriler ve yaratıcı fikirlerle doludur. İksirler ve bitkiler üzerinde deney yapmayı sevdiğinden Hogwarts’taki son yıllarında şifacılığa merak sarmış ve kendisi için en uyumlu mesleğin bu olduğuna karar vermiştir.İstediğiniz Rütbe: İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü ŞifacısıGünlük Online Süreniz: 2-4 SaatÖrnek Rp: - Spoiler:
Hayaletler saydamdır. Bağlı oldukları bir amaçtan dolayı fani dünyadan kopamamış kayıp ruhlardır. Bu amaç, genelde burada kaldıkları sürece onlara göz kulak olabileceklerine inandıkları sevdiklerini terk edememektir. Ya da sadece ölümün esrarından korkmuş ve devam etmeye cesaret edememişlerdir. Ancak bu sözde özgürlüğü seçenler her zaman yanlarında ölümden bir parça taşıyacaklardır. Çünkü zaten bir kere o ince uzun elleriyle dokunmuştur onlara. Bir ortama girdiklerinde ansızın bastıran soğuk, huzursuzluk ve hatta hissettirdikleri korku bunun birer kanıtıdır.
Ölüm başlı başına kötü bir olayken asla sonsuz huzura kavuşamamak daha da berbattır doğrusu. Çekilen onca acının sona ereceği ana gelmek, ama mutluluk parmaklarının ucundayken kayıp gitmesine izin vermek…
Tabii, bir insanın hayalet olması için illa ölmesi gerekmez. Sesleri çıkmadığı ya da az çıktığı için orada oldukları halde varlıklarını belli edemeyen, diğer insanlar tarafından dikkate alınmayan kişiler vardır. Biz bunlara yaşayan hayaletler deriz. Ve bu olay zaman zaman rüyalarımıza da yansır. Bu nedenle rüyanızda bir hayalet olarak etrafta gezdiğinizi gördüğünüzde, kimse sizi cidden göremez. Onların yanından kayıp geçen bir hissinizdir sadece. Belki biraz üşüme, biraz korku salarsınız etrafınıza. Ama kimse sizi göremez, başkalarının hakkınızda ne düşündüğünü öğrenmek için mükemmel bir fırsattır. Kimse hakkınızda bir şey düşünmüyorsa, bu fırsatın niteliği sorgulanabilir.
“Ben de buradayım!”
Yüzsüz siluetler karanlığa ışık tutan saydam bedeninin içinden geçip gidiyorlardı. Her bir çarpışmada sanki üzerine yıldırım düşmüş gibi acıyla kavruluyor, bitap düşüyordu. Küçük kızın narin bedenini kıpırdatacak enerjisi kalmamıştı artık. Uğuldayan sesler kakofonisi kendi çığlıklarına karışıyor ve her şeyi daha çekilmez bir hale getiriyordu.
“Neden beni görmüyorsunuz?”
Sahne değişti. Bulunduğu ortam oldukça tanıdık ve sakindi. Mayhoş bir ışıklandırmanın altında eşit aralıklarla dizilmiş tahta sıralar; milimetrik ölçülerle duvara monte edilmiş bir kara tahta; tahtanın yanındaki geniş masaya kalıptan çıkarıp da koymuşsun gibi duran beyaz kâğıt destesi… Burası her gün girip çıktığı sınıflardan birinin fazla düzenli haline benziyordu. Etrafına bakınırken elinde asasıyla tahtanın önünde dururken buldu kendini. Sıralarda renk renk cübbeler giymiş yine yüzsüz öğrenciler oturuyordu. Ne yapması gerekiyordu? Derken asa elinden kayarak yere düşmüş ve tahtanın yerle buluşup çatırdayarak ikiye ayrılma sesi uzunca bir süre yankılanmıştı. Odayı gülüşme sesleri doldururken sanki bir anda her şey büyümeye başlamıştı. Hayır, büyüyen oda değildi. Küçülen kendisiydi. Ve küçüldükçe, gülüşmeler uzaklaşıp boğuklaşıyorlardı. Ta ki, bir fare boyutuna ulaşıncaya kadar…
Yanında neredeyse aynı boyda oldukları kırık asası, arkasında ise eski tek bir tokmağı olan tahta bir kapı duruyordu. Bu kapının harikalar diyarına açılmadığı apaçık ortadaydı. Yine de önünde daha iyi bir seçenek olmadığı için açtı kapıyı. Onu karşılayan göz kamaştırıcı ışık karşısında ellerini yüzüne siper etmişti. Etraf normale döndüğünde geniş bir salonda olduğunu fark etti. Uzun masalarda obsesif bir insan tarafından yerleştirilmiş gibi duran renk örüntüsüne göre dizilmiş çeşit çeşit tatlılar vardı. Tam ortalarında üst sınıfa hitap eden parçalar çalan bir klasik müzik orkestrası duruyordu. Enstrümanlarını öyle ustalıkla kullanıyorlardı ki sanki parça bizzat bestecisi tarafından çalınıyordu. O sırada duyulan bir el çırpması ile bir anda salonu sofistike insanlar doldurmuştu. Victorian dönemin şık giysilerinin içinde eski bir tablodan fırlamış gibi görünseler de hiç birinin yüzü yoktu. Buna rağmen herkes o kadar ciddi görünüyordu ki gülmeye cesaret edemedi. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydı. Neden takip edebileceği bir beyaz tavşan ya da soru sorabileceği şapkacı önüne çıkmamıştı ki?
“Affedersiniz?” diyerek dolanıyordu çaresizce. Ancak onu ne gören vardı ne de duyan. Müziğin, kalabalığın boğuk sesleriyle birleşen tınısı sinirini bozmaya başlamıştı. Sekizinci kez tekrar etmekte olan ‘waltz no 2’ yi bir kez daha duyacak olursa orkestrayı parçalarına ayıracaktı. Kader öyle bir şeydir ki tam o sırada farkına varmadan birine çarpması ile salondaki tüm sesler kesildi. Gergin bir hava ortalığa hâkimiyet kurarken küçük kız, bu silueti tanıdığını fark etti.
Babasının ta kendisiydi. Ki zaten, karşısındaki bu kişinin babası olduğunu anlaması için yüzünü görmesine ihtiyacı yoktu. Bir şekilde duruşuyla ayırt edilebiliyordu. Panikle kendini cezalandırılmaya hazırlarken ortam birden soğumuş ve salonunun zemini vakumla çekiliyormuş gibi kaymaya başlamıştı. Küçük kız da beraberinde sürükleniyordu. Tutunacak bir yer bulduğunda artık uçurumun bir kenarında cılız bir taş parçasını sıkı sıkı kavramış birinin onu kurtarması için çığlık atıyordu.
Tepesinde dikilen yüzsüz babasından gelen soğuk bir ses “yüz karasısın,” dedi. Beraberinde küçük kızın tutunduğu taş parçası yerinden koptu ve sonsuz karanlığa doğru düştü, düştü…
|
|
| |
| 17.05.21 23:00 | | Ad ve Soyad: Lorcan Cain Godwinsor Karakter Bilgisi: Lorcan çocukluğu boyunca babasının devamlı şiddetine maruz kalmış, annesinin ise harap sinirlerini rahatlatmaya uğraşmıştır, ancak karşılığında biraz bile şefkat görememesi sonucunda pes etmiştir bu uğraşından. Çocukluğu boyunca onu umursuyormuş gibi görünen tek kişi amcası olmuş, fakat onun da delice bir amaç uğruna insan kurban ettiğine tanık olmuştur çok küçük yaşlarda. Aynı şekilde hayvan öldürmeye küçük yaşlarda başlamış, ölü kelebekleri çerçeveleyerek koleksiyon yapmıştır. Okul yıllarında ondan üç yaş büyük Maeve ile tanışmış ve açıkça zeka bakımından ondan daha üstün olsa bile kendine yardımcı bellemiştir genç kızı. Slytherin binasından mezun olan Lorcan, psikolojiye olan yatkınlığı ile psikiyatrist olmaya karar vermiş ve zamanla alanında en iyilerden biri haline gelmiştir. İstediğiniz Rütbe: Psikiyatrist Günlük Online Süreniz: 1 - 2 saat Örnek Rp: Adelaine Gordon, Clementine Bishop, Elizabeth Theresa Boleyn, Pandora - Annora Oswald
|
|
| |