Bellatores
Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır.
İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
KARAKTER DEĞİŞİM ARACI
♣ Karakter Değiştir ♣
K.Adı:
Şifre:

HOGWARTS: AÇIK!
TARİH: ŞUBAT 1976

Paylaş
 

 KIŞKIRTMA! EX-KOCAM DIMITRI BENİ TANIMADI! (MARCEL ÇILDIRDI)

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
başlık buradan:


Kurgu: Yıllar sonra İngiltere'ye dönen Marcel, eskiden yakınlaşma yaşayıp reddettiği Lavinia ile karşılaşır. Evlendiğini öğrendikten sonra eski kocasını takıntı haline getirir. (TIK!) Dimitri'yi bulmak için taa Rusya'lara gidip, adamı sapıklar. Adam da gelip Lavinia'yı tanımadığını söyler. (TIK!) Bu konuda da Marcel Bey'ciğim evine döner ve "Lavinia sen bana nasıl yalan söylersin şlaak!" yapar.

Kişiler: Youtuber Lavinia, Kurban Marcel, Suç ortağı Valéria
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet

Rusya'da daha fazla kalamadım. Dimitri ile konuşmam çok garip geçti. Onun o halini görmek bazı şeyleri kafamda yerleştirmek zorunda hissettirmişti. İlk olarak, Dimitri gibi olmamaya, delirmemeye çalışacaktım. Dedikleri çok doğruydu. Belli ki o da benim gibi takıntılı bir adamdı, ki bu yaşadığı evden kolayca anlaşılabiliyordu, sonunda kafayı yemişti. Tüm o vodka şişeleri, kafasına takılan şeylerden uzaklaştırıyordu onu belli ki. Ne yaşamıştı bilmiyordum. Çünkü araştırmalarım fazla derine inemiyordu. Dimitri'nin ailesi garip bir aileydi. Fazla soyutlardı. Onlar hakkında araştırma yapmam için, Rusya'daki arşivlere ulaşmam gerekiyordu ve bu da benim için gerçekten zordu. Üstelik oraya ulaşsam elime bir şey geçip geçmeyeceğini bilmiyorum. Benimki gibi zorlu bir aile miydi? Bildiğim tek şey, Dimitri'nin kendini çok zorladığıydı. İkimizin arasında bir fark vardı. Ona benzemememi sağlayacak çok büyük bir fark. O da Valéria'ydı. Bundan çok emindim. Dimitri hayatında yalnızdı. Lavinia'yı tanımıyordu belki ama, tanısa da yalnız kalırdı. Lavinia, anne ve babasını savaşta kaybetmiş ve çok büyük acılar yaşamış bir kızdı ancak en korktuğu şeyler örümceklerdi. Bu kadar sığ bir kadın Dimitri'yi anlayamazdı. Bu yüzden evli bile olsalar... Dimitri yalnızdı. Ben ise, doğduğumdan beri benimle olan bir kadınla ödüllendirilmiştim. Valéria. Val beni en iyi anlayacak kişiydi. Yalnız kaldığım zamanlarda ikiz kardeşime daha da bağlanmıştım. Şimdi ise daha sıkıca sarılacaktım ona. Beni delirmekten kurtaracak yegane şey oydu.

İkinci kafamda yerleştirmek istediğim şey ise, Lavinia'ydı. Ben çocukken ona yakınlaşmak istememiştim. Çünkü beni kısıtlayacak, kontrol edecek ve köleleştirecek bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Çok da doğru düşünmüşüm! Lavinia bana, karnındaki çocuğun Dimitri'den olduğunu söylemişti. Peki Dimitri'ye gittiğimde ne demişti? Kadını tanımadığını, kıskançlığımın boşuna olduğunu ve çekip gitmemi! Lavinia bana yalan söylemişti! Dimitri'yi okulda gördüğüne emindim ama evlenmemişlerdi. Yani en azından, İngiltere'deki listeleri karıştırdığımda bulamamıştım isimlerini. Rusya'dakilere bakmama izin yoktu. Dimitri çocuk konusunun üstünde bile durmamıştı. Bilmiyor olmalıydı. Lavinia'nın karnındaki bebek kimdendi bilmiyorum ama bir yalanın meyvesi olması beni kızdırmaktan başka bir şey yapmıyordu! Neden böyle bir yalan söylemişti ki bana? Kıskandırmak mı istemişti? Başarılı olmuştu da. Bu zayıf yönümü ona açık etmiş olmalıydım. Şimdi de kullanılacaktım işte. Onu kıskanmam için saçma sapan işler yapacaktı. Onu cezalandırmalıydım.

Üçüncü şey de, Dimitri'ydi. Resmen adama tüm nefretimle gitmiştim ama öpüşmüştük. Bu konu üstüne fazla düşünmek bile istemesem de... Hormonlarım beni uyuz ediyor. Lavinia ile yakınlaşmamı da ergenliğim sağlamıştı. Şimdi Dimitri'nin yanında yaşadıklarım da buna karşı gelemediğim için olmuştu. Herifin teni kendisine çekmişti beni. Ne kadar gaza gelmiştim ama o an. Karşımdaki kişiden nefret edince onu daha çok arzulayabildiğimi fark etmiştim. Canını acıtmak istemiştim, aynı zamanda da ona sahip olmak. Düşüncesi bile etkiliyor. Nefret etmek istiyorum doyasıya. Savaşmak, dövüşmek ve meşketmek... Aşk ve savaş kavramlarının bu kadar yakın olması ne kadar garip. Halbuki ikisi de bir doğrunun diğer ucunda olmalıydı. Bu konuyu başka bir zaman detaylıca düşünmek için kafamın bir kenarına not ediyorum. Çözümlemeliyim. O zamana kadar uzak durmalıyım. Duramayacağımı bilsem de.

Malikanemin kapısına cisimlendim. Bahçe kapısının önüne gelip asamla dokundum kapıya. Sanki sisin içinden oluşmuş gibi belirdi evcinimiz Sookey. "Hoşgeldiniz genç efendi!" dedikten sonra kapıyı açtı bana. Üstümdeki kürkü çıkartmaya başlayarak içeri girdim hızlı adımlarla. Rusya'dan çok daha sıcaktı İngiltere. Babam hiçbir zaman evcinlerini çok tutmamıştı yanımızda. En son aldığı da, yangında ölmüştü tabi ki. Ben ise babam değildim. Olmayacaktım da. Çıkardığım kürklü montu Sookey'e fırlattım. "Ben yokken bir şey oldu mu?" diye sordum duygusuz bir şekilde. Rinly adındaki ikinci evcinimiz belirdi bu sırada diğer yanımda. Cinler arkamda, emin adımlarla yürüyordum malikanemize. Kafamda dosyalarım vardı. Faturalar, yazılacak köşe yazım vesaire. Tüm işlerimi bitirine kadar beklemeliydim Lavinia'yı aramak için. Yoksa elimden kaza çıkardı. Kendimi tanıyordum. Sinirliydim, soğumalıydım ancak Rinly "Lavinia Sieghardt içeride." deyince olduğum yerde kaldım. İki evcini bunu beklemediği için gelip bacaklarımın arkasına çarptılar. Bir tanesi yere düştü hatta. Sinirle döndüm onlara "Kim içeride kim?" diye sordum doğru duyup duymadığımı anlamak için. İkisi de onlara vurmamam için elleri ile kafalarını tutmaya başladılar. "Cevap verin!" diye emredince Sookey hızlı ama kesik kesik konuşmaya başladı. "Hanımefendi onu içeri almamızı söyledi! Bayan Barthélemy! Konuşuyorlar. Şu an. Onlar! Salonda..." Gözlerimden ateş saçarak tekrar malikaneye döndüm. Rinly "Efendi safkanlarda sorun yok demişti! Bayan Sieghardt safkan değil miydi? Üstelik de hanımefendiye sorduk!" dedi yerden kalkarken. "Ne söylediğimi biliyorum kes sesini!" diye susturdum acınası yaratığı.

Malikaneye doğru koşmaya başlayınca evcinleri de peşimden koştular. Buradaydı ha? Aramama gerek bile kalmamıştı. Tek sorun, içimdeki tüm siniri şimdi çıkartmam olacaktı. Bekleyip, dinmemiş, doruklardaki bir öfke ile karşılaşacaktı! Yanlış zamanı seçmişti buraya gelmek için. Giriş kapısını bir hırşımla açtım ve salonda doğru ilerledim. Gerçekten de Lavinia ve Valéria oturmuş çay içiyorlardı. "Ne cürretle!" diye bağırıp asamı çektim hemen ve Lavinia'nın elindeki bardağa doğrultup, bardağın kızın elinde patlamasına neden oldum. "SEN NE CÜRRETLE EVİME GELEBİLİRSİN?" dedikten sonra ilerleyip kızın kolunu yakaladım. Bir hırsla çekip oturduğu koltuktan kaldırdım. Aynı o gün, Londra sokaklarında sıktığım gibi sıkıca sıktım ve yürümeye başladım malikanenin girişine doğru. Önüme gelen eşyaları sol elimdeki asamla sağa sola fırlattım. Önümde duran evcinlerini de aynı şekilde uçurdum ve ikisi de bir yandaki duvara yapıştılar. Lavinia'yı girişe kadar, arkamda sürükledikten sonra kocaman odanın ortasına savurdum. Sonra da asamı kaldırıp kızın tam çenesinin altına tuttum. Onunla konuşmayacaktım bile. "Val!" dedim ne olduğunu anlamamış kız kardeşime. "Bu kadın bana yalan söyledi!" diye anlatmaya başladım sorunumu. "Bu zavallı et müsvettesi, o küçücük aklınca bana oyun oynayabileceğini sandı! Evliyim dedi, Dimitri ile evliydim ve karnımdaki çocuk ondan dedi. AMA DEĞİL! DIMITRI ONU TANIMIYOR BİLE! BANA NASIL YALAN SÖYLEYEBİLİRSİN HA? NASIL?" Sonunda iyice bağırdım. Sol elimdeki asayı kızın çenesine tutuyordum, sağ elimle de kolunu sıkıp sarsıyordum konuştukça.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör


Marcel ile görüşüp te sokak ortasında kalmasının üstünden üç hafta geçmiş ve üç hafta boyunca  hiç haber alamamıştı.  Sanki eskiden tanıdığı arkadaşının yerine bambaşka biri gelmişti. Bu dört yıl içinde neler olduğunu tam olarak bilemese de yangından bahsettiğini hatırlıyordu genç cadı. Lavinia da ona hayatındaki yaşadığı şeyleri anlatmıştı. Ancak karşılığında öyle bir tepki almıştı ki olduğu yerde donup kalmıştı. Şimdi ise onunla konuşmak üzere malikaneye gidiyordu. Neler olacağını tam olarak bilmiyordu lakin gidince öğrenecekti işte. Üstüne en şık kıyafetlerini giyip  saçını açıkta bıraktıktan sonra asasını eline aldı ve gideceği yeri düşündü. Hamile olduğu için bundan pek hoşlanmıyor olsa da en pratik yol bu idi. En sonunda malikanenin önüne geldiğinde  derin bir nefes aldı ve zile bastı. Bir süre bekledikten sonra kapının açılması ile gülümsedi. Kapıyı ev cinlerinden biri açmış ve Onu bir süre bekletmişti. Bir şeylerden emin olmaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Ev cini ortadan kaybolduğunda tek başına kapıda beklemeye çalışan Lavinia uzun bir sürenin ardından Valeria'ın gözükmesi ile rahatlamıştı.  Marcel'i görmeyi bekliyor olsa da Valeria ile de yakınlardı. Büyücü evde yokken pek tabi onunla konuşabilirdi.  Karşısındaki cadı “Hoş geldin Lavinia. Bir şey mi oldu? Marcel burada değil. Başka zaman gel istersen.” diye sorduğunda biraz düşündü. Eğer Marcel burada değilse belki Valeria ile de konuşabilirdi. ''Marcel ile konuşmam gerekenler vardı ama sanırım başka zaman gelmem gerekecek . Yine de teşekkür ederim '' dedikten sonra arkasını döndüğü zamanla eş zamanlı olarak Valerianın sesi duyuldu. “İçeri geçmek ister misin?” Bir süre düşündükten sonra içeri girdiğinde  onu  malikanenin eşsiz görüntüsü karşılamıştı. Buraya her geldiğinde aklı başından gidiyordu genç cadının. Anne ve babasını kaybettiğinden beri okulda kaldığı için böyle şaşalı yerlere pek tanık olmamıştı. Mezun olduktan sonra da Rusyadan İngiltereye taşınıp kendine mütevazı bir apartman dairesi bulmuştu.

Yavaş adımlarla salona doğru ilerlediğinde kendini yavaşça koltuğa bıraktı ve  ''Ah özür dilerim. Hamilelik işte çok kolay olmuyor. '' deyip gülümsedi.  Annesi olsa acaba ne derdi merak ediyordu şimdi. Bunu onaylamayacağına adı gibi emin olsa da yine de halinden memnundu Lavinia. Tek bir fark vardı. Evlendiği adam bir anda değişmeye başlamış ve Lavinia'nın evi terk edip gitmesine neden olmuştu. Bu yüzdendi zaten sevdiği rusyayı bırakıp yağmurun bol olduğu ingiltereye taşınması. Eskiden yaşadıklarını anlayabiliyordu genç adamın ancak bir anda bu kadar değişmesi hiç te hayıra alamet değildi. Bu da  genç cadını sinirlenmesine neden olmuştu.  Yine de memnundu buradaki hayatından. Kendine yepyeni bir sayfa açmış ve bebeğini tek başına büyütmeye karar vermişti.  

Oturduğu yerde vücudunu dikleştirip  konuşmaya başladığında bir yandan da kelimeleri özenle seçmeye çalışıyordu. ''Ben aslında onunla eskiden beri çok yakındım ama bir anda ortadan kaybolması ile arkadaşlığımız bozuldu. Yıllarca öldü sandım onu Valeria. Lakin üç hafta önce Londra sokaklarında dolaştığım sırada bir kafede otururken gördüm onu. Beni gördüğüne memnun olacağını düşünmüştüm ama karşıma bambaşka bir Marcel çıktı. Bana bir sürü sorular sorup durdu. Kiminle evlendiğim hakkında nerede yaşadığım hakkında.  Evli olduğumu söyleyince sinirlendi ve beni öptü sen benim olmalıydın diyerek.  Yıllarca ona daha fazla yakın olmak istemştim ama biz okuldayken onu öpmeye çalıştığımda karşı çıkmıştı. Şimdi neden birden böyle oldu anlamıyorum. '' Derin bir nefes aldıktan sonra konulmaya devam etti. ''Üstelik kurallar koyan kendisi idi bana. Tamam onu ben de seviyorum ama  eskisi gibi olabilecek miyiz emin değilim. Dimitri de aynı şeyleri yaptı üstelik. Tuhaf davranmaya başladı. Beni istemediğini söyledi ve kendimi ingilterede buldum. Kanseri yenip bebek sahibi olunca mutlu olurum sanmıştım evlendiğim adamla ama sanırım yanılmışım   Bunları neden anlatıyordu hiç bilmiyordu. Beli ki Valeria'ya olduğundan daha çok güveniyordu.

Tam ayaklanıp gidecekken içeri bir hışımla giren  Marcel'in sinirli yüzü karşılamıştı onu. Neden bu kadar sinirli idi anlayamasa da biraz sonra şahit olacağına emindi. Tahmin ettiği gibi genç büyücü ona doğru yürümeden önce elindeki bardağın patlayıp kan akmasına neden olmuştu. Bu sırada da ev cinleri de sağa sola savrulmuştu. Genç cadı ise şuan yerde duruyor ve öfkeli gözlerle genç adama bakıyordu. "Bu zavallı et müsvettesi, o küçücük aklınca bana oyun oynayabileceğini sandı! Evliyim dedi, Dimitri ile evliydim ve karnımdaki çocuk ondan dedi. AMA DEĞİL! DIMITRI ONU TANIMIYOR BİLE! BANA NASIL YALAN SÖYLEYEBİLİRSİN HA? NASIL?"  Marcel 'e inanmaz gözlerle baktığında aynı zamanda öfke de hakimdi şimdi. Kanayan eline aldırmadan yerden kalktığında dişlerini sıktı. ''Bir dakika bir dakika. Sen Rusyaya gittin , Dimitri ile konuştun ve olanları benden dinlemeden sadece ona mı inandın yani. Sana inanamıyorum Marcel. Olanları anlamaya çalışmak yerine paldır küldür üstüme yürümek te nereden çıktı. '' Bunları dediğinde sesi o kadar  yüksek çıkıyordu ki  koca malikanede yankılanmıştı. Üstelik ona hakaretler savuran büyücü  asla sakinleşemiyordu şimdi. ''Tipik Marcel'' diye düşünmeden edemedi Lavinia. Nasıl olur bilmiyordu ancak olanları bir çözüme kavuşturmaları gerekiyordu. Belki aklında bazı fikirler olabilirdi cadının.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ϟ Rp Beğenileri : 72

Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Yüzümü buruşturarak yaklaştım önümdeki salyangoza benzeyen bitkiye. "Tamam Val, koklama yeter. Hadi bakalım." diyip elimi daldırıyordum ki "Iyy!" diye bağırarak geri çekilmem bir oldu. Elime gelen vıcıkımsı salya midemi bulandırmıştı. Hani böyle... İçim bir hoş olmuştu ya. Yeni bir bitkiyle uğraşıyordum: Bezeliyumru. Kokusu benzin gibi, yakıcı. Bir bitkiden beklentim hiç de böyle pis bir koku değil normalde, sevmem de zaten. Allison önermişti bunu yetiştirmemi, sivilce tedavisinde kullanılabildiğini söylemişti. Hayır, tabii ki de benim sivilcem yok. Güzelliği kanımda taşıyorum ben. Parfait'nin sivilceleri aşırı gözüme batmaya başlamıştı, eğer becerebilirsem ona vermeyi planlıyordum. Bir süredir meyvesini vermesini bekliyordum ve sonunda zamanı gelmişti hasat yapmanın. Meyvesi ne mi peki? Kıvrılan siyah dallarının ucundaki büyük keselerin içinde bu kötü kokulu irin bulunuyor, özü yani. Alıp güzel bir işleme sokarsam da kullanıma hazır olacak. “Tamam ya. Yapacaksın bu işi. Sadece patlat ve kaç.” Evet, güzel bir plandı bu. Bitkinin altında büyük bir kase vardı zaten, patlayan sıvı oraya akacaktı direkt, ben de kaçacaktım. Yerden aldığım kazı malzemelerinden birinin sivri ucunu keseye batırdığım sırada diğer elimin iki parmağıyla da burnumu sıkıyordum yanlardan. Patlayan sıvı üzerime doğru gelince arkaya kaçtım iğrenerek, çok çevik bir insan olmadığımdan da zaten çömelmiş halimden popo üstü yere düşmüştüm. Başarmıştım ama, parmaklarımı burnumdan çekmeden diğer elimle kaseyi kaldırdım havaya, düştüğüm yerden kalktım ayağa ve kenardaki tezgaha koydum kötü kokulu sıvıyı. Bununla daha sonra ilgilenebilirdim. Önce biraz dışarı çıkıp temiz hava alsam iyi olacaktı, eldivenlerimi bu duruştayken çıkaramayacağımdan direkt kapıya yöneldim. Seradan çıktığımda burnumdaki koku almaçlarım saf oksijenle buluştu ve rahat bir nefes alabildim. “Oh be. Biliyorsun sen bu işi, aferin.” diye kendimi tebrik ettim gururla. Kendi kendime konuşmak hobilerim arasında bulunduğundan bunu sorgulamayı bırakmış ve akışına bırakmıştım kendimi bir süredir. Deliriyorsam da öyle olsun, yapacak bir şey yok.

Biraz rahatlamak iyi gelmiş olsa da çok uzun süreli olmadı, Rinly yanıma doğru koşarak geliyordu çünkü. Nefes nefese bana açıklama yapmaya başladı. “Madam Barthélemy, kapıda, bir kadın... Lavinia Sieghardt. Mösyö Barthélemy’yi sordu efendim.” Kaşlarımı çattım ve yerimde kıpırdandım rahatsız bir şekilde. “Konuşma şöyle ya. Hadi bana tamam da Marcel çok sinirleniyor.” Fransızca ahitap şeklini kullanmasından bahsediyordum. Uyarımı yaptıktan sonra olduğu yere büzüşen ev cinine acıyarak baktım, ne kadar da kolay cesaretlerini kaybediyorlardı. Çok korkuyorlardı bizden, oysaki zarar verecek hiçbir şey yapmamıştık şimdiye kadar. Yürümeye başladım eve doğru. Ev cinlerinden başka düşünmem gereken daha önemli bir konu vardı: Lavinia. Neden gelmişti buraya? İkizimi mi arıyordu? Nereden çıkmıştı şimdi? Marcel’in ölmediğini duyup ziyarete gelen arkadaşlarından bıkmıştım artık, dört yıl öncesiyle değişmeyen bir şey varsa o da buydu işte. Eve gelen arkadaşları veya arkadaşlarının yanına giden Marcel. Bu kızın güvenilir olduğunu bilmiyorduk, hem de hiç. Slytherin binasına mensupluğu ve bir safkan olması dışında tek bildiğim Hogwarts zamanlarımızdayken ikizimle öpüştükleriydi. Bu bir güven aşılamalı mı bana? Hayır tabii ki de.

Evin içine doğru yürürken bahçe eldivenlerimi çıkararak Rinly’ye uzatıyordum. Arka kapıya geldiğimizde bir çırpıda çamurlu plastik botlarımı çıkartıp evde giydiğim terliklere geçtim. Ana kapı çok uzak değildi, bu koridorun sonundaydı, oraya ulaşana kadar belimdeki bahçe önlüğünü de çıkarmış ve ev cinimizin kollarına fırlatmıştım. At kuyruğu saçımı açıp bir tur savurduktan sonra kapının önüne geçip sarışın cadıya diktim gözlerimi. “Hoş geldin Lavinia.” dedim soğuk bir şekilde. Sırf adımız kirlenmesin diye şöyle boş kibarlıklar sergiliyoruz ya sinir oluyorum. Samimi değil. Yanında başkası var mı kontrol ettim, yalnızdı. “Bir şey mi oldu?” Ne olabilir ki? Marcel’i merak etmiş işte. Aman. “Marcel burada değil. Başka zaman gel istersen.” dedim aynı soğuklukla devam ederek. Kız da beni onaylayıp gitmeye hazırlanıyordu ki içime salak bir his oturdu. Buraya geldiğimden beri kimseyle konuşmamış, neredeyse hiç arkadaş edinmemiştim. Herkese bu şekilde soğuk yaklaşırsam da sonunda yapayalnız kalacaktım, farkındaydım bunu. Marcel benim gibi değil, bir gün kendine başka bir aile kuracak ve uzaklaşacak benden. En kötü arkadaşlarıyla ilgilenecek, işiyle ilgilencek, şu an her ne yapıyorsa onunla... Hem Lavinia'yla bir aralar arkadaş sayılırdık galiba, düşündüğüm kadar da yabancı değildi bana, abartmıştım. “İçeri geçmek ister misin?” şeklinde çıktı ağzımdan kız arkasını dönmeden. Kabul edince içeri aldım Lavinia'yı.

Salona geldiğimizde kendini aniden ir koltuğa bırakıp hamile olduğundan bahsedince bütün duvarlarım yıkılmıştı. "Hamile mi?" Heyecanla yanına çöktüm. Aynı yaşta değil miydik? "Kaç aylık? yapabileceğim bir şey var mı?" Sonra cevaplara gerek olmadığını düşünerek direkt ev cinlerimize döndüm. "Bize hemen atıştıracak bir şeyler ve..." Hamilelere ne iyi gelir ben nereden bileyim ki? "Ve çay getirin lütfen." Acaba neden gelmişti buraya. Yoksa bu çocuk Marcel'den miydi? Nasıl olur? Marcel gay değil miydi ya? Bana bu konuda yalan söylememiştir. Yani, birini hamile bırakmak için illa gay olmamak mı gerekiyor? Lavinia bizim aileden mi olacak? Bunu nasıl bana söylemez... Uçma Val, uçma. Kafanda kurdun hemen ya, bir dinlesene kızı.

Lavinia başına gelenleri anlatmaya başladığında Marcel'in davranışlarına anlam verememesini anlamıştım. Kardeşim o kadar hırslı bir insan ki, gözünün bu konuda ne kadar kara olduğunu ben bile tam oalrak bilmiyorum. Lavinia'nın evlendiğini öğrenmek onu sinirlendirmişti anladığım kadarıyla, yani kendisinin olabilecek bir şeyi başkasının sahip olduğunu görmek. Dört yıl burada normal hayatını yaşamaya devam eden kişiler de benim sinirimi bozuyorlardı mesela, bunun gibi olmalı. Kız başından geçen her şeyi anlattığında anlamıştım ki bebeği Marcel'den değil eski kocasından, bu içime bir su serpmişti yalan yok. Ne desem düşündüm. Zor şeyler yaşamış, desteğe ihtiyacı var. Marcel de kızın kafasını karıştırmış sadece ama ben ona açıklayamam ki ikizimi. Onu anlamak gerçekten çok zor. "Ya... Marcel salak ya. Kim bilir aklından neler geçiyor. Bence sen takma kafanı onu, mutlaka gelir konuşmaya." Kardeşime salak demem çok uygunsuz oldu ama o da gıcıklık yapmasın o zaman. Hamile kadın öpüp ortada mı bırakılır?

Biraz daha bu şekilde kızla konuştuktan sonra bana bu sohbetin ne kadar iyi geldiğini fark etmiştim. Her ne kadar hala Lavinia'ya güvenmesem de, hemcinsimle muhabbet etmek rahatlatmıştı kafamı. Gitmek için ayaklandığında güzel bir şeyler demek adına ağzımı açmıştım. "İyi ki-" Cümlemi bitiremeden ikizim daldı içeri, kızın elindeki fincanı patlattı yolaldığı büyüyle. Bu sırada da bağırıyordu kıza. "SEN NE CÜRRETLE EVİME GELEBİLİRSİN?" İkimiz de bir şey diyemeden geldi tuttu kızı kolundan dışarı sürüklemeye başladı. Peşlerinden koştum ben de. Delirmiş lan. Ne yapacağım şimdi? İkiliyi kendi hallerine bırakmak mı gerekir böyle bir durumda? Ama kız hamile! Zarar vermemesi gerekiyor. Marcel de deli gibi! Yüce Merlin, bana daha sakin bir hayat veremez miydin? İlla bu gerizekalıyla olacaksa da ne bileyim... Farklı bir hayat? Bu da öküz gibi sinirlenmese her şeye olmaz mıydı Yamerlinim? Giderken ev cinlerini kenara fırlattığını görünce çığlığı basmak zorunda kalmıştım. Daha az önce onlara zarar vermediğimizi düşünüyordum. Ne yapıyor bu çocuk? "Marcel! Ne yapıyorsun?" Kızı da yerde sürüklüyordu. Öne doğru fırlatınca bağırmak zorunda kaldım. "Ya Marcel! Kes şunu! Deli misin sen? Ne yapmış sanki? Öküz müsün diye bağırmamak için kendimi zor susturmuştum. İkizim kızın çenesine asasını doğrultmuş bir şekilde bana açıklamasını yapınca ona kızmaktan vazgeçer gibi oldum. Demek yalan söylemiş ha? Az önce bana anlattıkları da yalandı demek ki? Amacı neydi bu kızın? Ailemize sızmak mı? Barthélemylerin içine girmek bu kadar kolay mı sanıyor? Salak gibi insandım ben de ona az önce. Lavinia'nın söyledikleriyle bu sefer Marcel'e döndüm."Sen Rusya'ya mı gittin? Ne ara?" Bu evde neden bana hiçbir şey söylenmiyor??? Eskiden de böyleydi Marcel ama bir şeyler değişmiştir diyordum.
Belki de aralarına girmemeliyimdir, Marcel ne yapacağını bilir. Değil mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2255-valeria-e-barthelemy-lejant
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet

Valéria'nın bağırışları ile geldiğimiz malikanenin girişinde Lavinia yerden kalktı ve bana çemkirmeye başladı. "Kes sesini!" diye bağırıp bıraktım kolunu ve uzaklaştım ondan. Asam hala kadına bakıyordu. Derin derin, burnumdan soluyordum. Yüzümde bir tiksinme ifadesi vardı. Şu haline bak! Bana yalan söylüyor ilk, sonra da üste çıkıyor ha? Rusya'ya gittiğim ve Dimitri ile konuştuğum için ben mi hatalıyım şimdi? Tabi ki Lavinia'ya güvenmeyeceğim! Neden güveneyim ki? Valéria dışında kimseye güvenmeye ihtiyacım yok! Özellikle de beni kontrol etmeye çalışan bir kadına! Eskiden hatırlıyorum, Lavinia'ya tüm dürüstlüğüm ile söylemiştim. Onun yanındayken kendimi kaybettiğimi, onu arzuladığımı söylemiştim. Bunu istemediğimi de vurgulamıştım. Sonra ne olmuştu? Lavinia bunu bastırıp durmuştu. Benimle öpüşmeye çalışmış, özel anlar yaratmaya çalışmıştı! Lavinia'ya ne kadar sığ ve boş desem de, Slytherin olmasının bir nedeni vardı. Çok sinsiydi. Şimdi de zaaflarımı öğrenip bunları kullanıyordu işte. Buna alet olduğum için utanıyordum!

Val da ne ara Rusya'ya gittiğimi sorunca derin bir of çektim. Ulan bu karılarla anlaşmak ne kadar zor arkadaş ya! "Bunun ne önemi var şimdi?" dedim sinirle. Ancak kendime verdiğim sözü hatırladım. Delirmemeliyim. Dimitri gibi olmamalıyım. Val'a bağlanmalıyım. Ona sıkı sıkı bağlanmalıyım ve sağlıklı kalmalıyım. Pes eder gibi indirdim omuzlarımı. Asamı indirmeden "Evet." dedim. "Rusya'ya gittim. Gitmeden önce de araştırma yaptım. Neden güveneyim ki?" dedim hızla. Aynı zamanda da sinirliydim. Lavinia'ya daha da bağırarak "NEDEN SANA GÜVENEYİM Kİ?" diye gürledim. "YILLARDIR İKİMİZ DE BİRBİRİMİZİ GÖRMEDİK, BEN NASIL SENİ ARAMADIYSAM SEN DE BENİ ARAMADIN DEĞİL Mİ? SANA NEDEN GÜVENEYİM?" Asam ile kızın üstüne bir güç dalgası yolladım ve ayağa kalkmış Lavinia'yı tekrar yere düşürttüm. Hamileydi. Hamile olmasa... Ah bir Hamile olmasa...

"Gittim, sadece adından! Bak... SADECE ADINDAN BULDUM BAHSETTİĞİN ADAMI. Hogwarts kayıtları, binası, staj yaptığı yer, en başarılı olduğu ders... Hepsini bulmak hiç zor olmadı." Lavinia'nın üstüne yürüdüm biraz sonra da kocası olduğunu iddia ettiği kişinin tam adını söyledim. "Dimitri Vasiliy Raskolnikov." Gülümsedim dalga geçer gibi. "O değil mi?" Kafamı aşağı yukarı salladım hala gülerek. Dimitri'yi bu kadar sapıklamıştım. O kadar emindim ki, Dimitri'nin kendisinin kocası olduğunu iddia ettiği Lavinia'dan daha iyi tanıyordum artık adamı. En sevdiği dersi sorsam, KSKS der miydi Lavinia acaba? "Hadi söyle Lavinia, nedir bu adamın olayı? Okulda takık mıydın? Belki de çıkma teklif ettin ama kabul etmedi. Şimdi de artık nereden hamile kaldıysan babasının o olduğunu söyleyip yalan atıyorsun insanlara." Asamı hızla kapının yanındaki cama doğru savurdum ve camın kırılmasını sağladım. Kadına saldıramamak çok rahatsız etmişti beni. Dimitri'ye olduğu gibi değildi bu. Dimitri'nin bir şeyler söylemesi gerektiği için ona saldırmamıştım ancak Lavinia'nın cevap vermesini istemiyordum. Onunla konuşmak istemiyordum! Sadece karnındaki bebeğe acıyordum. Annesi böyle biri olduğu için o acı çekmemeliydi. Aynen Veela'nın yaptıkları için bizim cezalandırılamayacağımız gibi.

"Gittiğimde gördüğüm..." Devam etmedim. Çünkü gelecekteki kendimi gördüğümü dile getirmek üzere olduğumu fark ettim. Bu yüzden yutkundum ve "Buldum işte onu." dedim. "Büyük ihtimalle okul zamanlarında şimdiki gibi değildi. O zamanlar hoşlanmışsındır. Şimdi görsen..." Durup Lavinia'ya garipseyen gözlerle baktım. "Belki şimdi görsen de seversin, değişik bir erkek zevkin var." dedim hala tiksiniyormuş gibi. Yani, Lavinia okul yıllarında Pankras ile çıkıyordu değil mi? Pankras hayatımda gördüğüm en iğrenç insan olabilirdi. Aynı ranzayı paylaşıyorduk onunla ve leş gibi bir adamdı. Ondan sonra da Lavinia gelip bana yanaşmıştı. Ben de iğrenç bir insanım. Dimitri'yi de gördük. O da iğrenç. Bu kız iğrençleri seviyor demek ki. Tekrar bağırarak "Bana yalan söylememeliydin Sieghardt!" dedim. "Güzel bir kadınsın, safkansın, asilsin... Karnındaki, artık kimden peydahladıysan, çocuğu bile kabul edebilirdim! Ancak beni karşına almamalıydın! DEFOL GİT EVİMDEN ŞİMDİ! YOKSA ELİMDEN KAZA ÇIKACAK! Karnındaki çocuğa şükret! Ona şükret ki sana saldırmıyorum!" diye dellendim iyice. Asamın tek hareketi ile malikanenin kapısı açıldı. Bu söylediklerim Lavinia ile ilgili planlarımı da gün yüzüne çıkarmıştı. Tabi artık bir değeri yoktu. Bana yalan söyleyen bir kadını yanımda bulundurmayacaktım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör

Marcel'in sesi malikanede yanklanmaya devam ettiğinde hiçbir şey söylemeden ona bakmaya devam etti Lavinia. Biliyordu ki genç adam her zaman böyleydi. Olur olmadık sonuçlara varır kendi kendine kararlar alır sonra da hiçbir şey olmamış gibi eski haline geri dönerdi. Okul yıllarından da alışkındı böyle durumlara.O yüzdendi zaten Marcel onu evinden kovduğunda gitmek yerine derin bir nefes alıp sakinlemeye çalıştığı. "Güzel bir kadınsın, safkansın, asilsin... Karnındaki, artık kimden peydahladıysan, çocuğu bile kabul edebilirdim! Ancak beni karşına almamalıydın! DEFOL GİT EVİMDEN ŞİMDİ! YOKSA ELİMDEN KAZA ÇIKACAK! Karnındaki çocuğa şükret! Ona şükret ki sana saldırmıyorum!" Bu sözler kimilerine ağır gelebilirdi tabi normal olarak. Ancak ikisi de normalin yanından bile geçmiyorlardı. Cadı her zaman suratında boyalar ile gezmiş lunapark dağıtmış ve  sayamadığı kadar çok kavgaya karışmıştı. Marcel ise kim bilir neler yapmıştı. Belki de her eri birbirine katmıştı tıpkı malikanede yaptığı gibi. Genç cadının onu aramadığı bile doğru değildi üstelik. Büyücü okuldan gittikten sonra önüne gelen herkese sormuştu onu. Kendince  bir sürü araştırma bile yapmıştı üstelik. Yine de ona dair hiçbir iz bulamamış , öldüğünü söylediklerinde de sanki hayatı kararmıgibi hissetmişti. Dimitri ile olan ilişkisi güzel geçmesine rağmen son zamanlarda hiçbir şey doğru gitmemişti hayatında. Zaten  biraz delirme noktasına gelen genç adam iyice içine kapanık olmaya ve hiç kimse ile konuşmamaya karar vermişti kendince.

Lavinia ona şevkat gösterip sakinleştirmeye çalışsa bile başarılı olamamış ve sonunda işler bu raddeye kadar gelmişti.  Karşısında sinirden deliye dönen adama baktı sakince. Biliyordu ki bağırmaya devam ederse bu küslük uzayıp gidecekti. O yüzden sakince anlatacaktı bütün olanları.''Gitmeyeceğim Marcel. Neden biliyor musun sana söylediklerimin  yalan olmadığını kanıtlayacağım çünkü.  Dediklerinin hiçbiri doğru değil üstelik.  Dimitri benim kocamdı ve onunla bir geleceğim olacak diye mutluydum. Bir ailem vardı bunca zaman sonra anne ve babamı kaybettiğimden beri. Ancak son zamanlarda o kadar içine kapanık biri oldu ki sonunda delirme noktasına geldi. Eskiden de normal olmayan Dimitri bir anda bambaşka bir hal aldı.  O da senin gibi beni evden kovmaya kalktı. Neden biliyor musun beni hatırlamamaya başlamıştı. Bu sebeple  evi terk ettim  ve ingilterede kendime bir yuva kurmayı seçtim. Senden dört yıl boyunca haber alamadım ben. Seni unuttuğumu sanıyorsun değil mi. Oysaki hiç unutmadım. Bir saniye bile. ' Derin bir nefes aldıktan sonra  kanayan elini kalbinin hizasında tutup konuşmasına devam etti. ''Rusyaya gittiğinde tek taraflı dinlediğin için bu noktadayız ya zaten. Söyle bana eğer Dimitri benim kocam olmasaydı babamın üzerinde akrep bulunan yüzüğünün onda ne işi var. Benim rastgele insanlara bir şey vermediğimi de biliyorsun üstelik değil mi . Yüzüğü de görmüş olmalısın gittiğinde. '' Her şeyi teker teker anlatmayı bitirdiğinde sinirinden ve daha deminki öfkesinden eser kalmamıştı genç cadının. İstese de ona bağırmaya devam edemezdi zaten. Kalbinin hala ona ait olduğunu bile bile yapamazdı bunu.

En sonunda malikanenin merdivenlerine oturduğunda canının acımasını bile unutmuştu genç cadı. Olayların buraya kadar nasıl gelebildiğini düşünüyordu sadece.  Marcel akıllı bir büyücü olmasına rağmen duyduğu yalan yanlış şeylerle üzerine yürümüş ve genç cadıyı suçlamıştı. ''Olsun belki de hırsını çıkaracak birini arıyordur '' diye düşünmeden edemedi.  Bunca yıl sonra bile ona karşı hisleri olduğunu daha yeni yeni fark ediyordu genç cadı. İlk karşılaşmalarında ona soğuk davransa bile bunu yapmaya devam edemezdi. endini kandırmş olurdu çünkü. Kavga ediyorlardı elbette ancak onların doğası böyleydi. Bir gün kavga etseler ikinci gün mutlaka barışıyorlardı birbirleri ile. En sonunda da sanki hiçbir şey olmamı gibi yine birbirlerinin oluyorlardı defalarca.

Kafasını kaldırıp Valeria'ya baktığında ne olduğunu anlamamış gibi bir ifade  vardı suratına. Hiç gelmemişti ki böyle bir şeye nereden bilecekti. ''Senden de özür dilerim Valeria. Bunları görmek zorunda kaldığın için.  Eminim kim doğru kim yalan söylüyor diye kafan karışmıştır şimdi.  İlk gelip çay içtiğimizde anlattığımdan farklı bir ola olmadı Dimitri ile. Hem zaten ben sevdiğim insanlara yalan söylemeyi sevmem.  Küçüklükten kalma bir alışkanlık işte. Sözleri bittiğinde hala daha ardına kadar açık olan kapıya baktı.

Bu aileye yeniden kavuştuğundan beri hayatta daha mutlu olmuş ve onların sayesinden kendisine sanat galerisi bile açmıştı.  Üstelik bunu yapmak ilk resim çizmeye başladığından beri hayali idi. Çektiği fotoğrafları çizdiği resimleri  özenle yerleştirmişti her yere. Bunu kaybetmek istemeyen bir cadı neden yalan söylesindi ki.  Her şey yoluna girmişken bir anda eski hayatına dönmek lavinia için travmadan baka bir şey değildi ne de olsa.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ϟ Rp Beğenileri : 72

Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Bütün bu şiddetli kavgayı kenardan izlerken ikisini yalnız bırakıp gitmeyi kaç kere kafamda tarttığımı sayamadım bile. Diyorum ki kendi aralarında hallederler, sonra kardeşim kıza hayvan gibi bağırınca vazgeçiyorum. Sonra tam diyorum ki sakinleşmiş olabilir, bir bakıyorum suratı pancara dönmüş. Lavinia'nın ve karnındaki fetüsün zarar görmesini istememenin yanında, Marcel'in de birine hırsından zarar verdiğini görmeyi iple çektiğim söylenemezdi. Sinirlerine hakim olmayı öğrenmesi gerekiyordu biraz. Bu çocuk nasıl böyle bir insana dönüştü ya? Ben mi çok gıcık ettim büyüme aşamasında acaba, o yüzden mi böyle sinir küpüne dönüştü? Belki de Fransa'dayken daha çok ilgilenmeliydik birbirimizle. Bir süre çok yalnız kaldık, kafayı yedi tabi sonunda. İkizim kıza evden gitmesini söylediğinde bunun kesinikle harika bir fikir olduğunu düşünüyordum. İkilinin yanına yaklaşıp kıza kapıya kadar eşlik etmeyi planladığım sırada tahmin ettiğim gibi işler ilerlememiş ve Lavinia kendini açıklamayı tercih etmişti. Ben olsam kaçarak gitmiştim buradan, arkama bile bakmazdım. Marcel'e nasıl hisler besliyorsa artık onu gururundan daha önde tutuyordu belli ki, sanırım asla anlayamayacağım bu duyguyu.

Lavinia her şeyi açıklayıp benden de özür dilediğinde gülmeden edemedim. Marcel'in kardeşi olmak böyle durumlara alışmayı beraberinde getiriyordu, özür dilenmesi gereken bir durum olduğu aklımın ucundan geçmemişti şimdiye kadar. Şu anda da gerekliliğini hissetmemiştim zaten. Sadece Lavinia buradan gitsin ve sakinleşelim istiyordum. Kızın açıklaması doğru olabilir, evet. Ama yeterince yükselmişti gerilim, bunun burada biteceğine inanamıyordum. Tamam, artık araya girmenin zamanı geldi Val. Eğer sen tutmazsan bu çocuk katil olacak çünkü. Kırık cam parçaları arasından pofidik terliklerimi değdirmemeye çalışarak geçtikten sonra Marcel'in önüne geçtim, kolunu tuttum ve gözlerimi gözlerine diktim. Hala sinir parıltısı duruyordu suratında, her an beni de itip geçebilecek gibi hatta. "Marcel." dedim ve etrafı işaret ettim kafamla çok yavaş bir şekilde. "Korkutuyorsun beni." Beni anladığından emin olmak için bekledim bir süre. "Hadi kendine gel. Lütfen." Lütfen daha fazla zorlama kimseyi. "Pişman olabilirsin." dedim gözlerimi ondan çekmiş eli kanayan hamile kadına bakarken. Kollarımı üzerinden çekip korkuyla uzaktan bizi izleyen iki kafaya döndüm. "İki bardak su getirir misin Rinly? Sookey, sen de asamı lütfen." dedim ve ne yapacağımı bilemeyerek yanımdaki ikiliye döndüm. Marcel'in bundan sonraki hareketlerini kestiremiyordum. Koşarak içeri giden ev cini, ben Lavinia'nın yanına doğru ilerlerken büyüyle yanımıza uçurmuştu bile kadehleri. Havada tuttuğum bardaklardan birini kıza uzatırken "Hadi sakin ol sen de." dedim. Sakin duruyordu aslında ama böyle bir durumda kim nasıl sakin kalabilir ki? Çok anlamasam da ilişkilerini, içinde fırtınalar koptuğuna emin gibiydim. Az önce bildiğin saçları süpürge oldu koridorda... Kafamın yanında bekleyen diğer bardağı da tutup kardeşime uzattım. Babam bizim evdeki yaramazlıklarımıza kızdığı zamanlarda bir bardak suyu sakince diker ve konuşmadan önce düşünürdü düzgünce, aklımda kalan sakinleştirme yöntemlerinden biriydi bu o yüzden. Lavinia'ya tekrardan döndüğüm sırada asam da yanımda belirmişti. Tamam, düşün kızım. İyileştir de bir derdi kalmasın şu kızın. Sonra gider şikayet eder bana bunlar şiddet uyguladı diye, gereksiz işler yani. Babaannemin adımıza düzgün davranma nasihatını dinlemeliydim şu an. Neydi o büyü? Hatırlayabilirsin... Hah! Ama bir dakika... İki tane gelmişti aklıma ve hangisi olduğundan hiç emin değildim. Birini Lara'nın uyguladığını hatırlıyordum. Kaç yaşındayız kim bilir, merdivenden düşüp kanayan dizlerimi görüncce ağlamaya başlamıştım. Evde de kimse yok, sakinleştirememişti beni. Bu büyüyü yapıp "Bak, düzelttim işte bir şey kalmadı." dediğini hatırlıyorum. Diğeri ise geçen yıl kitaptan öğrendiğim bir yara iyileştirme büyüsüydü. Şansıma güveneceğim artık, hangisi tutarsa. Şimdiye kadar pek iyileştirme büyüsü kullanmadığımdan yapabileceğime güvenmiyordum ama denemekten zarar gelmezdi. Kaptım kızın kolunu, asamı da kanayan kısmına tuttum. "Vulnera Sanentur." Süzülen kan yaranın açıklığından geri dolmaya başlamıştı, ardından tamamen olmasa da kapandığını görünce gülümsedim. "Lavinia." dedim hiç beklemeden. "Artık gitsen iyi olur." Tahmin ettiğimden çok daha düzgün halledebildim bence durumu. Marcel de zorlamazsa kimse çok daha büyük zarar görmeden tehlikeyi atlatabiliriz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2255-valeria-e-barthelemy-lejant
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet

Tüm konuşmamı Lavinia'yı kırmak için yapmıştım ancak kadın sakince cevap veriyordu ve benim kızgınlığımı körüklememeye dikkat ediyordu. Üstelik gitmeyeceğini söylüyordu. Lavinia ya benimle oyun oynamaya çok kararlıydı, ya da gerçekten seviyordu. Gururunu bir kenara koyabilmesi beni düşündürmüştü. Yani, eğer gerçekten beni seviyorsa onu rahatça kullanabilirdim. Ancak ilk olarak bu yalan olayını çözmem gerekiyordu. Bunu da şiddetli bir şekilde çözmeye kararlıydım. Lavinia bana söylediklerinin yalan olmadığını söylediğinde kaşlarımı daha da çattım. Dinlemek istemiyordum onu, sadece gitmesini istiyordum. Dimitri kocam diyordu! Burnumdan nefes alıp veriyordum hala. Fakat anlattığı şeylerin minik minik doğruları vardı. Dimitri'nin delirme noktasına gelmesi mesela. Tabi bu tamamen doğrulayamazdı Lavinia'yı çünkü pekala, Dimitri ile biraz görüşmüş biri bile anlardı tırlattığını. Lavinia daha önceki söylediklerini biraz daha ayrıntılı bir şekilde dile getirdiğinde, kafamı inanmadığımı ve ikna olmadığımı belli etmek için iki yana salladım. "Bu yeterli değil!" diye bağırdım ve tüm malikanede yankılandırdım sesimi. Lavinia konuşmaya devam ediyordu. Kafamı öne eğip şahin gibi gözlerle baktım kıza. Dimitri'yi tek taraflı dinlediğimi söyledi sonra da kilit bir noktadan bahsetti. Üstünde akrep bulunan bir yüzük. Aldığım nefesi verdim bu dediğini düşünürken. Dimitri'nin evinde böyle bir yüzük görmüştüm evet.

Lavinia gidip merdivenlere oturunca dikleştirdim vücudumu ve asama boş boş bakmaya başladım. Kaşlarım çatmaktan acımıştı. Boğazım da bağırdığım için yanıyordu. Dimitri'ye de yakın bir zamanda bağırmıştım. Lavinia o yüzüğü, pekala götürüp bırakmış olabilirdi. Dimitri evine giren kişileri oldukça iyi karşılıyordu değil mi? Hatta belki de gidip onunla sevişmiş bile olabilirdi Lavinia. Dimitri yitirmiş olduğu akıl sağlığı yüzünden pek bunu umursayacak durumda değildi. Üstelik zamanının çoğunu sarhoş olarak geçiriyordu belli ki. Yine de bana kadınlarda gözünün olmadığını söylemişti. Hatta bunu biraz kanıtlamış bile sayılırdı. Sağ elimi kaldırıp dudaklarıma dokundum tekrardan. Ağzımda hala vodka tadı vardı. Yutkundum. Bu Dimitri'yi ve paylaştığımız sıcak zamanları düşünecek bir zaman değildi. Tekrardan derin bir nefes alıp, bu nefes eşliğinde kafamı Lavinia'ya çevirdim. Tam olarak ikna olmamıştım. Elimdeki asayı parmaklarımın arasında çevirdim yeni bir büyüye hazırlanırken. Tam o sırada Valéria, Lavinia ile benim aramdan geçip önüme geldi. Kafamla takip ettim ikiz kardeşimi. Kaşlarımı çatmıştım, derin derin nefes alıyordum. Duygularımın esiri olmuştum. Adımı söylediğinde de değişmedi bu ancak onu korkuttuğumu söylediğinde durdum. Öne doğru hafif eğilmiş kafamı kaldırdım. Valéria'ya tutunmalıydım değil mi? Beni deliliğin pençesinden kurtaracak kişiydi o. "Ben..." dedim kız kardeşimin dediklerine karşı. Gözlerimi kapattım pişmanlıkla. Yutkundum.

Aklı yerinde olan bir adam böyle bir şeyi takıntı haline getirir miydi? Saçma sapan bir takıntı uğruna İngiltere'den kalkıp Rusya'ya gider miydi? Orada tanımadığı bir adamın evine girip orayı dağıtır mıydı? Sonra da kendini tutamayıp o adamla... Hatırlayınca dişlerimi birbine geçirdim. "Tch!" diye bir ses eşliğinde tiksindim kendimden. Şimdi de evi dağıtmış, terör estirmiştim. Deli işiydi bunlar. Asamı, Valéria'nın asasını getiren Sookey'e uzattım. Elimde kalırsa belki bir şey yapabilirim diye korkmuştum. Olduğum yerde ellerimi kapattım yüzüme ve bir süre böyle bekledim. Babam bu halimi görse ne yapardı diye düşündüm. Eski Marcel olsa böyle bir şeyi kafasına takar mıydı diye düşündüm. Eskiden de bazı kişileri ve hareketleri kafama takıp mutsuz olduğum oluyordu ama şu an yaptıklarım tamamen ayrı bir boyuttu. Eski Marcel, zafer kazanmak için böyle saçmalıklar yapmazdı. Kendisinin üstün olduğunu bilirdi. Üstün müydüm? Evet üstündüm! Lavinia'dan üstündüm, Dimitri'den de öyle. Neden kafama takıyordum ki? Valéria ile konuşmak istiyordum bu düşüncelerimi. Benden tiksinmesini istemiyordum. Benden korkmasını da. Bana yardım edebilir miydi ki? Bana yardım edeceğini bilsem bile, ondan başka kimseye kendimi açmak istemiyordum. Herkes düşmanımdı. Herkesle savaş halindeydim. Ne demişlerdi? Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha da yakın!

Ellerimi yüzümden çektim ve tekrar o mükemmel Marcel maskemi taktım yüzüme. Deminki delirmiş halimden eser kalmamıştı. Madem istiyordu Lavinia, bunu ona verecektim. Onu benim yapacaktım ve tamamen sahip olacaktım. Kararlarını ben verecektim, özgürlüğü benim elimde olacaktı. Hem kullanılabilirdi de. Bir sürü artı yanı vardı. Zavallı kız diye düşünmeden edemedim. Beni eğer gerçekten seviyorsa hayal kırıklığı yaşayacaktı. Kadınlardan etkilenmiyordum bile. Bu ilişki tamamen formalite olacaktı. Büyük ihtimalle ileride onu aldatacaktım da, yine de dıştan bakan herkes ateşli bir ilişkimiz olduğunu düşünecekti. Ona gitmesini söyleyen Valéria'nın sesini duyduğum anda "Hayır!" dedim. "Gitmiyor." Hızla yürüdüm yanlarına. Merdivende oturmuş Lavinia'nın yanına gelip, bir bacağımı oturduğu basamağın altına koydum ve diz çöktüm. Kızın çenesini baş ve işaret parmağımın arasına sıkıştırıp kendime çektim. Ardından da dudaklarına ateşli bir öpücük bıraktım. Yavaşça uzaklaşırken de yaramaz bir ifade ile alt dudağımı ısırdım. Dudaklarımdaki Dimitri'nin bıraktığı vodka tadını tanıyacak mıydı acaba? "Hatta bizimle kalıyor." dedim gözlerimi Lavinia'dan ayırmadan. Gülümsedim. Gülümsedim ama bir anda çenesini tuttuğum parmaklarım ile kızın yüzünü sıktım hırsla, acıtacak bir şekilde! "Bak!" dedim dişlerimi sıkarak. "Eğer bir yalanını bulursam. Eğer ileride bu konu ile ilgili en ufak bir yanlış anlattığın şeyi bulursam... İşte o zaman... Keşke dersin, keşke kanser olduğumda ölseydim." Sözlerim bittikten sonra kızın yüzünü bir hırşımla geriye ittirip ayağa kalktım.

"Sookey! Banyoyu hazırla." diye emir verdim evcinine. Lavinia ve Valéria'ya dönüp asil bir tavır takındım. Kafamla selamlayıp "Hanımlar, izninizle." dedikten sonra merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Yıkanmalıydım. Kendimi kirli, pis, iğrenç hissediyordum. Yani, gerçekte nasılsam öyle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör



Bir anda dudaklarında hissettiği öpücükle afallasa da  büyücü ondan ayrılırken bu sefer de Lavinia karşısındakini kendine çekip karşılık verdi. Bu bir nevi barışma  öpücüğü gibi bir şeydi aslında ama   ters giden bir şeyler olursa her an eski haline dönebilirdi Marcel.  Lavinia da normal biri değildi zaten. Öyle ki daha az önce  bağıra çağıra konuşmuş sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi sakince konuşmuştu.  Eski zamanları aklına geldiğinde gülmeden edemedi genç cadı.

Ne kadar asi biri idi öyle. Lunapark dağıtmış  insanların yaralanmasına neden olmuş bunu sonucunda da beyzbol sopası fareye çevrilmişti. Arkasından deli gibi koştuğunu hatırlıyordu farenin. Koca lunaparkta her yerde aramış , bulmuştu da. Sonunda eski haline döndüğünde ise  rahat bir nefes almıştı.

"Eğer bir yalanını bulursam. Eğer ileride bu konu ile ilgili en ufak bir yanlış anlattığın şeyi bulursam... İşte o zaman... Keşke dersin, keşke kanser olduğumda ölseydim."

Bu ses tonunu biliyordu Lavinia. Ne de olsa bir kaç kere karşı karşıya kalmıştı genç adam okulu terk etmeden önce. Demek istiyordu ki ''Eğer bana yanlış yaparsan ve  yalan söylersen işte o zaman seni kendi ellerimle öldürürüm demekti bu. Anlıyordu Lavinia genç büyücünün ne durumda olduğunu. Belli ki o yokken bir çok kişi tarafından ihanete uğramıştı.  Şimdi ise bunun hırsı ile dolmuştu. Hatırlıyordu Lavinia her şeyi. Eskiden tanıdığı Marcel şimdikine göre çok daha sakin biri idi. Üstelik kurallar koymasına rağmen yine de lavinianın yanında olmuştu. Kaşı yarıldığında bile hemen yanında bitivermişti. Yıllar içinde tavırları değişmiş olsa da cadının pek te umurunda değildi. Çünkü onun içindeki iyiliği de görebiliyordu. Etrafındakilere kızma konusunda da haklı idi üstelik. Lavinia da bir çok kişiye kızgındı ve bu kızgınlık asla geçecek gibi durmuyordu.

En sonunda oturduğu merdivenlerden kalkıp asasını eline aldığında şimdiki evine gidip eşyalarını toparlaması gerektiğinin farkına vardı. Ne de olsa Marcel artık malikanede kalacağını söylemişti değil mi. Başı ile selam verdikten sonra gideceği yeri düşündü ve ''Pop'' sesinin ardından malikaneyi terk etti. Eşyalarını o evde bırakamazdı. Annesinden kalan kıyafetlere ihanet edemezdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ϟ Rp Beğenileri : 72

Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ben Lavinia'nın gitmesini söylesem de kardeşimin aniden beni susturmasıyla yanlış bir şey mi söylediğimi bilemeyerek geri çekilmek zorunda kalmıştım. Kızın yanıan gidip dudaklarına yaklaştığındaysa öpeceğini anlayarak yüzümü yan tarafa çevirdim hızla. Az önce deli gibi malikaneyi başımıza yıkmaya hazır olan Marcel gitmiş, yerine bu ne üdüğü belirsiz adam gelmişti. Sakinleşmesi iyi miydi? Daha da önemlisi, normal miydi? Akıl sağlığı yerinde olan bir insan bu kadar zıt davranabilir miydi 10 dakika içerisinde? Bilemiyorum... Normal bir insan olamdığını zaten biliyorum ama bu davranışı... İçime gerçekten de hoşuma gitmeyen hisler düşürmüştü. Endişeleniyordum onun için. Bunu dile getirmek yerine "Ihh..." diye mırıldandım önümde öpüşmelerine ithafen. Bu sırada da ortama kendimi ait hissetmeyerek biraz daha uzaklaşmıştım ikiliden ama Marel'in sözlerini duyunca geri atıldım. "Ne demek bizimle kalıyor?" desem de bir cevap alamamıştım. Neden? Bu kıza neden güveniyoruz bir anda? Neden burada kalsın? İstemiyordum bunu, hem de hiç. Sorum cevapsız kalmıştı, kardeşim banyoyu hazırlatma emrini verdikten sonra yanımızdan ayrıldı. Lavinia da malikaneden çıktıktan sonra kardeşimin peşinden merdivenlerden yukarı koşmaya başladım. Koşarken terliklerimden biri ayağımdan çıkınca diğerini de aşağı fırlatarak çıplak ayak devam ettim tırmanmaya. "Bekle bi' be!" diye bağırırken ona yetişmiştim, tuttum kolundan ve onu kendime çevirebilecek kadar güçlü olmadığımdan önüne geçtim.

Hah, şimdi buraya geldim ama ne söyleyeceğimi düşünmemiştim. Belki boş, belki de biraz sinirli bir yüz ifadesiyle ona baktım bir süre. Kızacak mıydım? Evet, kesinlikle. Bana danışmadan böyle bir karar nasıl alabilir? Onun kararlarına saygı duyuyorum belki evet, ama beni hiç mi düşünmüyor? Konuş Val. Sonunda cırlamaya başladım. "Bizimle kalamaz o. Kim ki o? Daha az önce evden kovmaya çalıştığın biri! Açıklama yapması umurumda bile değil Marcel! UMURUMDA DEĞİL. NİYE GÜVENİYORSUN ONA?" Uzun süredir böyle ciddi bir tartışmaya girmemiştim onunla. Beni de az önceki delirmiş haliyle karşılayacağından korktuğumdan ses tonumu azaltmaya çalıştım. Kolundaki elimi de yavaşça geri çektim. Bana zarar verir miydi? Vermezdi. Fazla sinirlenirse kendine zarar verirdi. Sakin olmaya çalışmalıydım, olabildiği kadar yani. "Hani biz buraya o günün sorumlularını bulmaya gelmiştik? Hani kimseye yanaşmayacaktık? Ben mi yanlış anladım yine bir şeyleri? Yoksa bir ben mi umursuyorum?" Gözlerinden kaçırmıyordum bakışlarımı ama göz bebeklerimden damlamak üzere olan yaşı da hissedabiliyordum. "Bana sormadan... Beni düşünmeden... Buraya Barthélemy olmayan biri adımını atamaz. Tamam mı? İstemiyorum." Ben istemesem ne olur sanki? Bir şey yapabilir miyim ki? "Yoksa..." Yoksa ne? Yapamazsın hiçbir şey. Yeterince güçlü değilsin. "İstemiyorum onu."

Peki ne miydi aldığım cevap? "Lafım sondu." Bu yani. Bu kadar. Önemsemiyorum seni diyor. Ne düşündüğün önemsiz, bu evde kuralları ben koyarım diyor. Hiç tanımadığım birini yıllar sonra yanımıza getiriyor ve benim söz hakkım yok öyle mi? Yanımdan uzaklaşmaya başladığında ona döndüp sinirimi boşaltmak istedim. Sırtına yumruğumu geçirmek istiyordum, hem de çok. Ama beni korkutuyordu. Tanıdığım Marcel değildi o. Çok fazlaydı bütün olanlar. Çok dengesiz. Çok sert. Korkutmuştu beni. Onunla konuşmaya dayanamamıştım. Islak yüzümü sildim ve hem kardeşime, hem de kendime böyle olduğumuz için kızarak "APTAL!" diye bağırdım. "ÖKÜZSÜN SEN! HAYVAN! CEVAP VER BANA!"

-cevap yok arkadaşlar malesef rp sonu-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2255-valeria-e-barthelemy-lejant
 
KIŞKIRTMA! EX-KOCAM DIMITRI BENİ TANIMADI! (MARCEL ÇILDIRDI)
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Dimitri Vasiliy Raskolnikov|Posta

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts-RPG :: İngiltere :: Barthélemy Malikanesi-