Bellatores
Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır.
İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
KARAKTER DEĞİŞİM ARACI
♣ Karakter Değiştir ♣
K.Adı:
Şifre:

HOGWARTS: AÇIK!
TARİH: ŞUBAT 1976

Paylaş
 

 The Man And A Lady

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
The Man And A Lady  NlxzTs
EKİM 1975
Akşam saatleri
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör


Narin bir beden, bir ayna ve ayna da karşısındaki yansımasını takip eden gözler… Derinliklerinde öyle bir şey var ki elle tutulamayacak fakat ruhsal anlamda hissedilebilecek cinsten. Neşesi sökülüp alınmış, toz pembeliğe dair umutlar yitirilmiş ve hayatın acı penceresine yönlendirilmiş gibi. Güzellikleri görememesi adına kör edilmiş bir çift gözden farksız, görmeden, bilmeden ve umursamadan sürüp giden bir yaşantı… Birkaç dakikadır düşünceleri bundan ibaret. Aynadakinin kendisi olduğuna inanmak güç. Boynundaki taş ıslak bir yosun kadar parlak ve yeşil, zinciri ise ışıltısıyla yıldızlardan farksız. Taşın göğsünde değdiği nokta ise muazzam beceriyle taşın etrafı çizilmiş gibi belirgin.

Dokunulmaya kalkılsa o bölgeden ısı hissedileceği neredeyse kesin. Aynadaki siluetini izleyen zincirin ucundaki taş işe aynı renkteki gözler, göğsündeki noktada birleşmiş durumda. Ve kesinlikle odada, bedeninde ve aynadaki yansımasında farklı bir şeyler var. Ya içinden geçen bir saçmalık yahut gizemle çevrili bilinmezliklerin başlangıcı. Ne yöne adım atacağını bilemeyen, kararsızlıklar ile dolu bir zihniyet. Ve tabii ki şüpheyle yanıp tutuşan bir yürek…

Düşüncelerinden sıyrıldığında duşun başına geldi ve suyu açtı. Suyu ılık dereceye getirdi. Üzerinden çıkarttığı pijama ve iç çamaşırını hemen arkasında duran sepete attı. Hemen küvetin yanında duran boy aynasına bir baktı. Çıplak bedenini küvet dolasıya kadar izledi. Sıcaklığından iyice emin olunca ayaklarıyla yavaşça tüm bedenini suya sokmaya başladı. Artık rahattı. Suyun içine hemen küvetin başında duran şampuandan bolca dökerek köpürmesini sağladı. Su iyice köpürünce  Bir süre  öylece kaldıktan sonra  küvetten ayrı duran duşun kapısını açtı.

Bu sırada karnını tutmayı da ihmal etmiyordu. Daha dört aylık olduğu için yürümesinde bi bozulma olmamıştı lakin beli  ağrıyor ve durduk yere ağlamaya başlıyordu her seferinde. Yine de anne olacağı için heyecanlıydı. Suyun bedeninden akmasına izin verdiğinde kendini daha huzurlu hissediyordu şimdi. Sanat galerisi işletmesine rağmen başka işler de döndüğü için yorulmuştu haliyle. İşi bittiğinde tek bir asa hareketi ile pijamalarını giyen genç cadı kendini yatağına bıraktı yavaşça. Uykuya dalması çok ta uzun sürmemişti

ERTESİ SABAH


Gece yerini sabaha bırakırken gözlerini açtığında daha önce hiç böyle rahat uyumadığını fark etti. Kendi evindeki yatak ta rahattı ancak  bunun gibisinde yattığını hatırlamıyordu. Kol kasları yırtılırcasına gerindikten sonra ayağa kalkan genç cadı  saçını ve üstünü düzeltti. Soğuk su suratına değdiğinde biraz ürperse de aldırmadan tekrar tekrar yüzünü yıkadı. Her şeyin tamamlandığına emin olduğunda ise  yavaş adımlarla  aşağı inmek için odasından çıktı.

Malikane gibi merdivenleri de kocamandı. Tabi bu da lavinia'nın zorlanmasına neden oluyordu doğal olarak.  Karnı biraz daha büyüyünce nasıl hareket edeceğini kestiremiyordu. Düşüncelerinden sıyrıldığında merdivenin sonuna geldiğini fark eti. Bir an için sendelese de hemen toparlandı. Böyle kalabalık bir ailede kahvaltı etme fikri oldukça güzel ve yeni idi onun için. Yine de halinden oldukça memnundu.

Kahvaltı masasının başına geldiğinde herkese selam verdi ve sandalyesine oturup sofradakilere baktı bir süre. İki canlı olduğu için biraz daha fazla yemesi gerektiğinin farkında idi lakin çok kilo almak da istemiyordu genç cadı. Kafasını kaldırıp Marcel'e baktığında suratındaki ''Aklımda bazı fikirler var'' bakışını anlamamak imkansızdı. O kadar uzun zamandır tanıyordu ki genç adamı verdiği mesajı konuşmadan da anlayabiliyordu artık. Ağzındaki son lokmayı yuttuğunda ''Sanırım aklında bir şeyler var. Ben bu bakışı biliyorum. dedi ve sevdiği adamın konuşmasını bekledi sessizce. Genç adamın kafasındaki şeyleri merak ediyordu şimdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet


Gelecek postasını elime almış, masada oturuyor köşe yazıma bakıyordum. Virgül olması gereken yerde olmayan virgül aşırı sinirimi bozmuştu. Oraya virgül koyduğumdan çok emindim. Köşe yazılarımı yollamadan önce bir sürü kez kontrol ederim. Üst üste, üst üste! O virgülü atlamadığıma çok eminim. Sinirlerim tepeme çıkmış, alnımda bir damar pıt pıt diye atıyordu. Ofise gidip editörümüz Dhurim ile konuşacak zamanım da yoktu. Ceketimin iç cebinden civa gibi parlayan dolma kalem çıkardım. Elimdeki gazetenin üstüne, olması gereken virgülü gazetenin fonu ile aynı tutmaya çalışarak yerleştirdim. Derin bir nefes aldım sakinleşmek için. Rinly yanımda belirince kafamı gazeteden kaldırıp baktım ona gözlüklerimin altından. "Kahvaltı hazır efendim!" dedi kibarca. Elimdeki gazeteyi katlayıp ona verdim. Evcini gazeteyi aldıktan sonra parmağını şıklattı önümdeki yemek masası bir anda kahvaltılık ile doldu. Gözlüğümü de çıkarıp cinin eline tutuşturdum. "Çantama, her zamanki yerine koy." diye emrettim. Cin hemen ortalıktan kayboldu emri yerine getirmek için. Her zamanki gibi saat 6'da kalkmış, hazırlanmış, bir sürü iş halletmiştim. Şimdi saat ise, kafamı kaldırıp yemek odasının bir köşesinde duran saate baktım, 8 buçuktu.

Bütün planımı bir hafta önceden kurmuştum bile. Fransa'daki malikanedekilere geleceğimi söylemiştim. Yanımda da birini getireceğimi. Yengem Delphine'ye mesaj attım, başımın aşırı ağrıdığını bunun için güçlü bir sakinleştirici istediğimi söyledim. Fazla sorgulamadan kabul etti. Üstelik Lavinia'ya da bakmasını istediğimi söyledim. Tabi ki hamile bir kadını eş olarak almam ailemin destekleyeceği bir durum değildi. Bu yüzden Lavinia'nın benden hamile olduğunu söyleyecektim. Yaptığım planları Valéria'ya da Lavinia'ya da söylememiştim. İkisi de geç uyanan insanlardı. Kahvaltıya yalnız başladım her zamanki gibi. Ekmeğimin üstüne yağ ve reçel sürerken kenarlardan taşırmamaya o kadar odaklanmıştım ama ayaklarını yere sürüye sürüye gelen ikizime "Düzgün yürü Valéria." diye uyarıda bulunmaktan geri kalmadım. Reçel de tüm ekmeğin üstünü kaplayınca sol elimdeki bıçağı bırakıp ekmeği aldım. Dudaklarıma değdirmemeye çalışarak ısırdım. Valéria'nın oturmasını gözümle takip ettim. Saçlarını toplamasını istesem de ses çıkarmadım bu sefer. Üst üste bir sürü kere uyarınca kız kardeşimde ters tepki oluyordu ve bana bağırmaya başlıyordu. Zaten onu dinlemeyip Lavinia'yı eve aldığım için bozuktu bana. Çiğnerken bir yandan da peçete ile dudaklarımı temizledim. Bu şekilde sessizce geçirdiğimiz dakikalardan sonra merdivenlerden ayak sesleri geldi. Lavinia da uyanmıştı belli ki.

Lavinia gelip masaya oturduğunda onu da başımla selamladım. Önümdeki kahvaltılıkları yavaş yavaş yerken artık yüzüm nasıl bir ifadedeyse Lavinia aklımda bir şeyler olduğunu ve bakışımı bildiğini söyledi. Şaşkın bir şekilde ona baktım. Lavinia çok garip bir kadındı. Çok sinsiydi ve zeki olup olmadığını sürekli sorgulatıyordu bana. Gülümsedim dudağımın bir kenarı ile. Ağzımdaki lokmayı yutup peçete ile sildim ağzımı tekrardan. Sonra da "1 saat sonra Fransa'ya gidiyoruz." dedim sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi. Masadaki iki kadının da ağzı itiraz etmek için açılınca "Arabayı ayarladım, anahtar ve ya cisimlenme bebek için tehlikeli olur. Bebek demişken," Önümde duran kristal pekmez kasesini alıp Lavinia'nın önüne bıraktım. "Pekmez ye, kan yapar." Lavinia'nın pekmezden almasını izledim hala sakin tavrımı bozmadan. "Eşyalarını Rinly ve Sookey'e hazırlatıyorum şu an, senin için aldığım elbise de yatağın üstünde olacak, yemeğini on beş dakikada yersen, geri kalan zamanda kolayca hazırlanmış olursun. Galeriyi Bay Stelion'a emanet ettim. 5 günlüğüne bakacak, önemli işleri de-" Valéria'ya bakmamaya dikkat ediyordum bunları söylerken. Galeride yapılan şeyleri Valéria bilmiyordu. Kız kardeşimi böyle olaylara karıştırmazdım. "Eve getirdim." dedim. Tüm çevirdiğimiz gizli işlerin belgeleri şu an ofisimde, kilitli bir kasada duruyorlardı.

Ayağa kalktım. Yeterince yemiştim. Masanın ortasında duran meyve tabağından bir muz aldım. "5 gün kalacağız, Cuma günü en erken akşam saat 9'da burada oluruz, aksilik çıkarsa daha da geç." Bunları söylerken Valéria'ya bakıyordum. Fransa'da ne yapacağımızı sorduğunda da "Orası seni ilgilendirmiyor benim güzeller güzeli kardeşim." dedim. Masadan ayrılırken Lavinia'nın arkasından geçip, domates tabağını kadının önüne biraz yaklaştırdım. "Domates de ye." dedikten sonra ofisime çıktım. Editör'e şu 1 saat içinde güzel bir mektup yazıp köşe yazımdaki virgülün hesabını sorabilirdim. Bundan önce de Lavinia'nın eşyalarını hazırlamak için sağa sola koşan Sookey'e "Bir Gelecek Postası daha istiyorum. " dedim. "Hayır, iki tane daha. Bu sabahkini de getirin."  Belki tek bir tanesinde basım hatasıdır. İki tanesinde de olması bir şey kanıtlamaz ama üç tanesine bakarsam eğer, üçünde de yoksa virgül. İşte o zaman sinirlenmem mantıklı olur. Elimdeki muzu soyarak ilerledim ofisime. 1 saat sonra her şeyimi halletmiş, kapının önünde Lavinia'yı bekliyor olurdum.


En son Auguste Marcel Barthélemy tarafından 23.03.21 0:38 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör


Konuşmaya fırsatı olmadan Marcel yine sıralamıştı bütün planlarını arka arkaya. Ah haklı olmaktan  o kadar memnundu ki belki de çataldil yerine görücü filan olmalıydı. Böylece konuşurken tıslamak yerine  olacakları anlayabilir ve ona göre davranırdı.  Genç adam planlarını anlatmaya devam ederken göz ucuyla Valeria'a baktı ve kafasını iki yana salladı. Belli ki  hala galeride neler döndüğünden haberi bile yoktu.  Böyle olması daha iyi bir şeydi üstelik. Eğer haberi olursa araya girip bütün olaylara müdahele eder ve işleri batırabilirdi. Genç kadını seviyordu sevmesine ancak bunları anlatıp ta her şeyi berbat etmesine göz yumacak değildi. En sonunda tekrar önündekilere odaklandığında yavaş yavaş ama  fazla fazla yiyordu şimdi yemekleri. İzin verseler bütün masayı silip süpürmek gibi bir durum da söz konusuydu üstelik. Lakin bunu burada yapmayacaktı elbette.  

Önündekiler nihayet bittiğinde tam sofradan kalkacakken önüne uzatılan domates tabağına baktı. Ah hadi ama. Bir hafta önce ortalığı birbirine katan büyüler savuran Marcel şimdi önemsiyormuş gibi mi davranıyordu yani. Tamam daha önce de böyle durumlarla karşılaşmıştı ve sonradan sakinleşmişlerdi. Lakin elinde bardak patladığında sabrı taşmııştı genç cadının da herkes gibi. Bu kadar ileri gidebileceğini konusunda en ufak fikri bile yokken bir anda feleği şaşmıştı.

İçindeki öfke giderek yükselirken bulmuştu kendini. Seviyor muydu genç adamı. Hem de sonuna kadar. Saygı da duyuyordu ancak Seni korumaya çalışıyorum deyip te etrafı darmaduman etmek te nerden çıkmıştı böyle. En sonunda Valeria ile tek başına kaldığında ''Afiyet olsun Valeria'' dedikten sonra hazırlanmak için koca malikanede yürümeye koyuldu. Bir yandan da kendi kendine ''Seni  lanet olası pislik (ç)'' diye küfürler savuruyordu. Son kez arkasına baktığında hala masada oturan cadının bu durumdan çok ta hoşnut olmadığını gördü ve iç çekti. Sinirlendiğinde hep böyle oluyordu işte. Kendine hakim olamayıp düzgün konuşmak yerine tıslayarak konuştuğu için kimse onun ne dediğini çözemiyordu. Bunu Marcel'e anlatmıştı anlamasına ama o bile genç kadının neler söylediğini anlamıyordu. Sonra da cadı söylediklerini bir bir çevirmek zorunda kalıyordu ona. Bu durumdan memnundu aslında. Böylece aralarındaki güven duygusu her geçen gün daha da artıyordu.

En sonunda odasına çıkmayı başarabildiğinde kapıyı arkadan kapatıp yatağının üstünde duran elbiseye baktı bir süre. Demek bu elbise ile gidecekti Fransa'ya. Karnı daha henüz dört aylık olduğu için sığabilirdi bu elbisenin içine ancak ilerde tekrar giymeye kalkarsa olmayacağını o da adı gibi biliyordu. Elbiseyi yataktan kaldırmadan tek bir asa hareketi ile üzerine giydiğinde  saçını düzeltmek üzere banyoya girdi. Kapının yanında duran boy aynasına baktığında ağzı beş karış açık kalsa bile hala içten içe kızgındı. Eşyaları çoktan toparlanmış olduğu için sesi güzel olmasa bile bebeğine ninni söylemeye koyuldu. Şarkı değil de daha çok ninni idi bu. Ne de olsa aşağı inmeden biraz daha zamanı vardı. Mırıldanmaya başladığında ritimle birlikte sağa sola sallanıyordu şimdi. Bebek henüz  çok fazla hareket etmese de anne sesini duyabildiğini öğrenmişti doktordan ilk kez kontrole gittiğinde.

Hush, little baby, don't say a word.
Mama's gonna buy you a mockingbird
And if that mockingbird won't sing,
Mama's gonna buy you a diamond ring
And if that diamond ring turns brass,
Mama's gonna buy you a looking glass
And if that looking glass gets broke,
Mama's gonna buy you a billy goat
And if that billy goat won't pull,
Mama's gonna buy you a cart and bull

Ninniyi bitirdiğinde kolundaki saate baktı. Zaman ne kadar da çabuk geçmişti öyle. Demek muggleların  zaman su gidip akıp geçiyor dedikleri bu idi. Son kez odasına bakıp üstüne montunu giyen Lavinia aşağı inmeye koyuldu yavaş adımlarla. Henüz tam bir bilgisi olmamasına rağmen planları oldukça kalabalık gibi gözüküyordu. Aşağı indiğinde genç büyücünün onu beklerken sigara içtiğini gördüğünde kaşlarını çattı. Yani ne ara  yakmıştı o sigarayı anlam veremiyordu bile. ''Ben hazırım gidebiliriz'' dediğinde ise sesindeki soğukluğu anlamamak için sağır olmak gerekiyordu. Normalde olsa bu kadar soğuk davranmazdı ancak kalbi kırılmıştı bir kere.
Marcel'in aldığı elbise:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet

Üç tane gazeteyi yan yana koyup gözlüğümü taktım ve baktım virgüle. Bir tanesinde benim kalemle düzelttiğim virgül olması dışında, yoktu. Merlin'im bana sabır ver. Masanın üstünde duran gazeteleri sinirlenip bir yana savurdum! Masanın kenarına tutunup kaşımın ortasını sıktım sol elimle. "Sakin... Sakin ol Marcel." diye konuşmaya başladım kendimle. "Sadece bir virgül, sorun yok." Dişlerimi sıkıp sol elimi kaşlarımın arasından çekip masama sertçe indirdim. "Bir söylediğimi de düzgün yapsınlar! Nefret ediyorum! Beceriksiz, iğrenç, rezil kanıbozuklar!" Sandalyeye oturup parmaklarımın tek hamlesi ile bir zarf ve kağıt çıkardım dolaptan. Oturup hararetli bir şekilde Dhurim'e yaptığı işi düzgün yapmasını söyleyen bir mektup yazdım. Kağıdın üstündeki hakaret kelimelerini yok etmek için asamı kullanmam gerekti. İşim bittiğinde pasif agresif bir mektup elde etmiştim. Uzun parmaklarım ile yaptığım sihirli hareketlerle kağıt katlanıp zarfa girdi. Zarf mektubu güzelce yuttuktan sonra kapandı ve ben de üstüne mührümü basmak için bir kaç saniye kırmızı maddeyi ateşe tuttum. İşim bittiğinde ofis ve yatak odam olan bu odayı son bir kez turladım. Her şey tamamdı. Sandalyenin arkasına asılı olan saks mavisi ceketimi sırtıma geçirip, gözümdeki gözlüğü çıkardım ve ceketimin iç cebine koydum. Odadan çıktıktan sonra da kapıyı büyüyle kilitledim. Valéria'nın odama girip görmemesi gereken şeyleri görmesini istemiyordum.

Odamdan aşağıya inerken, pantalonumun cebindeki paketten bir sigara çıkardım ve sol parmağımla yaptığım bir büyü ile yaktım. Ben odadan aşağıya inmek için merdivendeyken iki evcini yanıma ışınlanıp yaptıklarını bana söylemeye başladılar. Bunu yapmaları için onları eğitmiştim. Çocukluktan beri, emir almak isteyen varlıklara emir verme konusunda çok iyiyimdir. Hiç de sıkılmam. Evcinleri ile de iyi anlaşıyoruz bu yüzden. Her şeyi kontrol etme takıntıma boyun eğiyorlar ve olan biten her şeyi bana anlatıyorlar. Sookey "Hanımefendinin ve sizin eşyalarınız hazırlandı." dedi. "Size söylediğim özel takıları nereye koydunuz?" Rinly "Efendinin deri çantasında!" diye atladı. Kafamı anladığımı belli eden bir şekilde sallayıp sigaramdan derin bir nefes aldım. "Arabacı geliyor efendi, yola çıktı!" dedi Sookey. Saatime baktım. Tamam, zamanında burada olacaktı. "Sieghardt?" dedim. Rinly "Hanımefendi odasında, bebeğine ninni söylüyor. Hazır." Kafamla onayladım tekrardan. Malikanenin kapısına ulaştığımda sigaranın yarısına gelmiştim bile. "Normalde bıraktığımdan biraz fazla para bıraktım." dedim cinlere bakmadan. "Ne olur ne olmaz. Valéria'ya dikkat edin, başına kötü bir şey gelmesin. Cuma akşamı geldiğimde olan her şeyin raporunu istiyorum. Eğer işler çığırından çıkarsa ve Valéria yardım isterse, bana Fransa'daki malikaneden ulaşın. Hallederim." İkisi de anladıklarını belli eden sesler çıkardılar. Kocaman bahçede kapıya doğru yürümeye başlarken "Şimdi beni yalnız bırakın." dedim. Önce Rinly, sonra da anlama kıtlığı olan Sookey yok oldu yanımdan. Bahçedeki koca süs havuzunun yanındaki taşa oturup sigara keyfi yapmaya başladım.

Veela bize hamile iken bize ninni söylemiş miydi acaba? O kadar leş bir kadındı ki, onu böyle sevimli bir şekilde düşünemiyordum bile. Bize karşı iyi davrandığı zamanlar vardı belki. Ancak benim hatırladığım tek şey, iğrenç fransız aksanı ile ilk ismimi telavvuz etmesiydi. O zamandan beri o adımı duyduğumda midem bulanıyor. Hogwarts'ta fransız arkadaşım Nico çok söylerdi o ismi. Rahatsız olduğumu hatırlıyorum. Buraya geldikten sonra Nico'yu aramış, herhangi bir iz bulamamıştım. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Ayağa kalkıp bitirdiğim sigarayı süs havuzuna atıp ikincisini yaktım. Stres olunca üst üste yakmaya başlıyordum sigarayı. Annem hakkında düşüncelere dalıp kapının önünde beklerken üç tane içmiş, dördüncüsünü yakmıştım ki, Lavinia'nın sesi ile malikaneye döndüm. Kadını gördüğüm an yüzümde bir gülümseme oluştu. Aldığım elbisenin tam gelmiş olmasının yanında aşırı güzel gözüküyordu. Elimdeki sigarayı yere atıp üstüne bastım kunduralarımla. Bana karşı soğuk olması anlaşılabilir bir şeydi. Yani, günler önce ona saldırmış bağırıp çağırmış hatta canını yakmıştım. Benimle yaşamak istiyorsa buna alışmalıydı. Elimi uzattım ona yaklaşıp. Kibarca elimin üstüne koydu elini. Ben de onun beklemediği bir anda elini sıkıca yakalayıp kendime çektim. Sol elimle yine çenesinden kavrayıp sıktım. Sağ elimle de belini tutup kendime bastırdım ki uzaklaşamasın. Böyle saf güzellikleri bozmak gelmiyor mu sizin de içinizden? "Ne o Sieghardt?" dedim pis pis gülümseyerek. "Tatile gidiyoruz değil mi? Gelecekteki eşimden güler yüz görmeyi beklerim." Bir anda gülümsemem kayboldu yüzümden ve sert bir sesle "Gülümse hemen!" diye emrettim ona. Gülümseyene kadar bırakmayacaktım yüzünü sıkmayı. Gülümseyince de "İşte böyle!" diyip sigara kokan ağzımla öpecektim dudaklarından sertçe. Uçan araba birazdan burada olurdu. Sonra da hesaplarıma göre 2-3 saatlik bir yolumuz vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör

"Tatile gidiyoruz değil mi? Gelecekteki eşimden güler yüz görmeyi beklerim."

Marcel ona gülümsemeyle bakıp konuşmaya başladığında Lavinia'nın ağzı beş karış açık kalmıştı deyim yerindeyse. Zamanında o değil miydi  onu bir çırpıda reddeden. Şimdi niye bu kadar korumacı davranıyordu ki. Üstelik evlilikten bahsetmeye bile başlamıştı. Kırk yıl  düşünse böyle şeyler duyacağı aklının ucuna gelmezdi genç cadının.  Tamam anne olmayı aile kurmayı o da istiyordu. Hem de tüm kalbiyle. Ancak  dimitri ile yaşadığı olay henüz daha tazeyken nasıl yeniden evlenebilirdi emin olamıyordu bir türlü. ''Bir dakika sen evlilik mi dedin. Yanlış duymadım değil mi ben seni. '' dedikten sonra bir süre durdu. Karşısındaki büyücünün suratını inceliyor ve duyduklarının ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu ''Sen ciddisin'' Bu bakışı tanıyordu Lavinia . Eğer Marcel ciddi bir şey söylediyse ya da yapacaksa surat ifadesi bir anda değişiyordu.

O tatlı ve sevecen adam gidiyor yerine ciddi hırslı ve kendinden emin biri geliyordu. Bu her zaman böyle olmamış mıydı zaten. Bu yüzdendi artık sorgulamayı bırakışı. Sadece kafasından neler geçtiğini merak ediyordu o kadar.

Valeria'ya planları söylememe konusunda içi hala rahat olmasa da bahsetmemek şuan için en iyi seçenek gibi görünüyordu. Nitekim Valeria  çok daha kırılgan bir cadı idi Lavinia'ya göre. İşlerin başına geçecek olsa asla çarkları döndürmezdi. Ki  o bil bazen yaptığı işte zorlanıyordu. Bunda hamile olmasının da payı vardı elbette. Hızlı koşamadığı için bir süre sahalardan uzak durmak zorunda kalacaktı. Doğum yaptıktan sonra da yine  eski haline dönecekti. Hem zaten slytherinli bir cadıya göre yeterince sakin durmuştu. Eski günler aklına geldiğinde gülümsedi.  Jaq'le yaptığı muhabbetler lunaparkı dağıtmaları ve daha nicesi. Bunların hepsi aklında güzel birer anı olarak kalmıştı. Şimdii ise o Lavinia büyümüş kocaman bir kadın olmuştu. Acaba annem yanımda olsa benimle gurur duyar mıydı diye düşünmekten kendini alamadı bir süre. Belki ailesini bir daha göremeyecekti lakin şimdi yeni bir ailesi vardı

Düşüncelerinden sıyrıldığında kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Bu yaşadıkları oldukça güzel anılardı. Aynı zamanda da üzücü şeylerdi. Acısı ve tatlısı ile hayatının bir parçası idi hepsi. Genç büyücü ansızın sigara kokan ağzıyla sertçe öptüğünde biraz afallasa da karşılığını vermek için bir iki adım attı büyücüye doğru. Onu öpmek o kadar güzeldi ki kimse bunun ne anlama geldiğini bilemezdi ondan başka. Yine de bunu uzatamazdı. Hala kırgınlığı geçmemişti neticede.

En sonunda arkada görülen testral arabası ile gitme vaktinin geldiğini anlayan cadı  ''Hadi gitmemiz lazım. Testral arabası geldi '' dedikten sonra gülümsedi. Anne ve babasının ölümüne bizzat şahit olduğu için bu garip yaratıkları  görebiliyordu. Aslına bakılırsa hiç te korkunç  hayvanlar değillerdi. Ölümü çağrıştırmaları dışında son derece  büyüleyecilerdi. Ancak her nasılsa  çoğu kişi tam zıttını düşünüyordu bu konu hakkında.

Genç adamın yardımı ile arabada yerini aldığında düşündü .Acaba onları Pariste neler bekliyordu. Belki de aşıklar şehrinde tatil yapma fikri iyi bir fikirdi. Tabi ortada tatilden başka şeylerin de olduğu gün gibi ortadaydı. Yoksa Valeria'dan saklamaları gerekmezdi. Sonunda yola çıkmaya koyulduklarında içindeki merak giderek büyüyordu. Tüm bunları yaşayıp görecekti.

SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
The Man And A Lady
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts-RPG :: İngiltere :: Barthélemy Malikanesi-