Konuşmaya fırsatı olmadan Marcel yine sıralamıştı bütün planlarını arka arkaya. Ah haklı olmaktan o kadar memnundu ki belki de çataldil yerine görücü filan olmalıydı. Böylece konuşurken tıslamak yerine olacakları anlayabilir ve ona göre davranırdı. Genç adam planlarını anlatmaya devam ederken göz ucuyla Valeria'a baktı ve kafasını iki yana salladı. Belli ki hala galeride neler döndüğünden haberi bile yoktu. Böyle olması daha iyi bir şeydi üstelik. Eğer haberi olursa araya girip bütün olaylara müdahele eder ve işleri batırabilirdi. Genç kadını seviyordu sevmesine ancak bunları anlatıp ta her şeyi berbat etmesine göz yumacak değildi. En sonunda tekrar önündekilere odaklandığında yavaş yavaş ama fazla fazla yiyordu şimdi yemekleri. İzin verseler bütün masayı silip süpürmek gibi bir durum da söz konusuydu üstelik. Lakin bunu burada yapmayacaktı elbette.
Önündekiler nihayet bittiğinde tam sofradan kalkacakken önüne uzatılan domates tabağına baktı. Ah hadi ama. Bir hafta önce ortalığı birbirine katan büyüler savuran Marcel şimdi önemsiyormuş gibi mi davranıyordu yani. Tamam daha önce de böyle durumlarla karşılaşmıştı ve sonradan sakinleşmişlerdi. Lakin elinde bardak patladığında sabrı taşmııştı genç cadının da herkes gibi. Bu kadar ileri gidebileceğini konusunda en ufak fikri bile yokken bir anda feleği şaşmıştı.
İçindeki öfke giderek yükselirken bulmuştu kendini. Seviyor muydu genç adamı. Hem de sonuna kadar. Saygı da duyuyordu ancak
Seni korumaya çalışıyorum deyip te etrafı darmaduman etmek te nerden çıkmıştı böyle. En sonunda Valeria ile tek başına kaldığında
''Afiyet olsun Valeria'' dedikten sonra hazırlanmak için koca malikanede yürümeye koyuldu. Bir yandan da kendi kendine
''Seni lanet olası pislik (ç)'' diye küfürler savuruyordu. Son kez arkasına baktığında hala masada oturan cadının bu durumdan çok ta hoşnut olmadığını gördü ve iç çekti. Sinirlendiğinde hep böyle oluyordu işte. Kendine hakim olamayıp düzgün konuşmak yerine tıslayarak konuştuğu için kimse onun ne dediğini çözemiyordu. Bunu Marcel'e anlatmıştı anlamasına ama o bile genç kadının neler söylediğini anlamıyordu. Sonra da cadı söylediklerini bir bir çevirmek zorunda kalıyordu ona. Bu durumdan memnundu aslında. Böylece aralarındaki güven duygusu her geçen gün daha da artıyordu.
En sonunda odasına çıkmayı başarabildiğinde kapıyı arkadan kapatıp yatağının üstünde duran elbiseye baktı bir süre. Demek bu elbise ile gidecekti Fransa'ya. Karnı daha henüz dört aylık olduğu için sığabilirdi bu elbisenin içine ancak ilerde tekrar giymeye kalkarsa olmayacağını o da adı gibi biliyordu. Elbiseyi yataktan kaldırmadan tek bir asa hareketi ile üzerine giydiğinde saçını düzeltmek üzere banyoya girdi. Kapının yanında duran boy aynasına baktığında ağzı beş karış açık kalsa bile hala içten içe kızgındı. Eşyaları çoktan toparlanmış olduğu için sesi güzel olmasa bile bebeğine ninni söylemeye koyuldu. Şarkı değil de daha çok ninni idi bu. Ne de olsa aşağı inmeden biraz daha zamanı vardı. Mırıldanmaya başladığında ritimle birlikte sağa sola sallanıyordu şimdi. Bebek henüz çok fazla hareket etmese de anne sesini duyabildiğini öğrenmişti doktordan ilk kez kontrole gittiğinde.
Hush, little baby, don't say a word.
Mama's gonna buy you a mockingbird
And if that mockingbird won't sing,
Mama's gonna buy you a diamond ring
And if that diamond ring turns brass,
Mama's gonna buy you a looking glass
And if that looking glass gets broke,
Mama's gonna buy you a billy goat
And if that billy goat won't pull,
Mama's gonna buy you a cart and bull
Ninniyi bitirdiğinde kolundaki saate baktı. Zaman ne kadar da çabuk geçmişti öyle. Demek muggleların
zaman su gidip akıp geçiyor dedikleri bu idi. Son kez odasına bakıp üstüne montunu giyen Lavinia aşağı inmeye koyuldu yavaş adımlarla. Henüz tam bir bilgisi olmamasına rağmen planları oldukça kalabalık gibi gözüküyordu. Aşağı indiğinde genç büyücünün onu beklerken sigara içtiğini gördüğünde kaşlarını çattı. Yani ne ara yakmıştı o sigarayı anlam veremiyordu bile.
''Ben hazırım gidebiliriz'' dediğinde ise sesindeki soğukluğu anlamamak için sağır olmak gerekiyordu. Normalde olsa bu kadar soğuk davranmazdı ancak kalbi kırılmıştı bir kere.
- Marcel'in aldığı elbise: