Bellatores
Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır.
İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
KARAKTER DEĞİŞİM ARACI
♣ Karakter Değiştir ♣
K.Adı:
Şifre:

HOGWARTS: AÇIK!
TARİH: ŞUBAT 1976

Paylaş
 

 La Surprise De Date D'anniversaire

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ϟ Rp Beğenileri : 72

Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Hediyeleşme faslından sonra kardeşim beni hazırlanmam için yalnız bırakmıştı, üzerime elbisemi geçirip saçımı taramam 10 dakika bile sürmemişti. Ayakkabı olarak ne giyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu, ben şık olarak en abartı rugan ayakkabı giyiyorum zaten. Şimdi de partilemeye gidiyoruz yani, bence rahat bir şeyler giymem gerekiyordu. Terliklerimden birini giymek de biraz fazla alakasız duracağından düz beyaz günlük ayakkabılarımdan birini ayağıma geçirdikten sonra çıktım odamdan. Salona seke seke indim, kendimi fazla mutlu ve hatta gereksiz heyecanlı hissediyordum. Belki biraz da şaşkın. Hiçbir sorun çıkmamıştı, hiçbir tartışma yaşanmamıştı, moralimi veya sinirimi bozacak hiçbir şey olmamıştı. Korkmalı mıydım? O kadar alışmışım ki sanki hayatım ellerimden kayıp gidiyormuş hissine, hayatın akışına ayak uydurduğumu hissetmek bile garip geliyor. Sonsuza kadar odamda oturacağıma inanıyordum çünkü; başka türlüsünün olacağı, ne bileyim ikizimle gece dışarı çıkıp eğleneceğim aklıma asla gelmezdi. Hatta mekana benim araba kullanarak götüreceğim! Cisimlenerek 2 dakikada ulaşabileceğimiz halde benim yön duygularımın yetersizliği ve araba kullanmadaki acemiliğim sayesinde yarım saatten fazla sürmüştü yol. Belki ben bazı sokaklara yanlışlıkla dönmüş, bazı yayalara çok fazla kez yol vermiş veya belki Marcel’e laf yetiştireceğim derken birkaç kez Hızır Otobüsüyle karşılaşıp kaza tehlikesi atlatmamızı sağlamış olabilirim. Peki bir şey oldu mu? Hayır! Ulaştık mı, ulaştık! Sorun yok yani.

Marcel önden yürüyüp içeri girebilmek için görevliyle konuşmaya ilerlerken peşinden usul usul takip ediyordum onu. Laf atasım vardı ama yolda yaşadığımız saçmalıklardan dolayı çok da gözüne batmak istemedim o an için. Bunun yerine içeri girmek için sırada bekleyenlere takılmıştı gözüm. Kıvrılmış saçları, boyalı yüzleri ve süslü elbiseleriyle sokakta görsem hayran kalacağım kadınların kapıda beklemekten sıkıldıkları çok belliydi, bu şık duruşlarına hiç yakışmıyordu beklemek. Onların yanından geçerek en önden kolayca içeriye girmemiz de bütün havalarını bozmuştu, Marcel gerçekten de iyi tanıdıklar seçiyordu kendine. Lavinia Marcel’in arkasından ona yaklaşmaya çalışır gibi ilerlerken ben etraftaki insanları izlediğimden onların biraz arkasında kalmış, nereye gittiğimize de pek dikkat etmemiştim. Şarkılar hareketliydi ama tahmin ettiğim kadar gürültülü bir ortam değildi. Sanırım gecenin ilerleyen saatlerinde daha hareketli müzikler çalmaya başlardı. Sayılı deney,mlerimden gördüğüm, balarda canlı müzik olduğuydu. Destiny'yi ilk sahnede görmüştüm mesela, burada karşılaşma imkanım var mıydı acaba? Umarım olmazdı, çok garip bir kızdı o. Çoktan unutmuştur zaten beni. Saat de ona göre daha erkendi zaten, bu saatlerde çıkmıyordu sahneye. Şimdiden kendinden geçmiş insanların dans ettiğini görebiliyordum. Ben de birkaç saat sonra böyle mi olacağım acaba diye düşünürken Lavinia’nın durmasıyla ben de adımlarımı yavaşlatıp önüme döndüm durduğumda. Müzik sesinin rahatsız etmeyeceği bir yere gelmiştik. Ne deniyordu bu özel kısımlara, loca mı? Öyle bir yer işte, sanırım Marcel’in bir arkadaşı da olacaktı- Marcel’in… Ne?

Karşımda gördüğüm surat beni o kadar hazırlıksız yakalamıştı ki olduğum yerde kalakaldım. Marcel'in arkadaşıymış. Büyücüymüş demek ki. Hem de, bu kadar yakınımdanmış. Haftalardır rüyalarımda, hatta halüsinasyonlarımda bile gördüğüm kişi şu anda karşımda duruyor. Simon. Marcel'le konuşuyorlar. FRANSIZCA. Neden? Nereden tanışıyorlar ki! Fransa'da Marcel bana söylemeden dışarı mı çıkıyordu yoksa? Orda tanışmış olabilirler mi? Hayır ya olamaz. Hem bu adam Fransız değil ki bence. Kim ya bu? Doğum günümüzü kutladığında istemsizce gülümseyerek karşılık verdim, şok olduğumu belli etmemeye çalışıyordum ama... Günlerdir aklımdan çıkmıyordu suratı, nasıl tepki vermeyeyim! Neden olduğunu da bilmiyorum, o kadar anlamsız ki! Korktuğum içindir belki de. Onun beni takip edebileceğini düşünmüştüm, acaba özellikle bize yanaşmaya mı çalışıyordu? Marcel ona güveniyor muydu ki? Belki de beni ondan ayrı olarak bulup tanışmaya çalıştığını söylemem gerekiyordu kardeşime. Sonuçta evimizi yakanlar tekrar peşimize düşmüş olabilirler İngiltere'ye döndüğümüzü duyunca. Ama ne diyeceğim ki? "Arkadaşın bizi takip ediyor olabilir." veya "Tanıştığımızda müstakbel eşinin adını verdim bizi korumak için." mi? Marcel zaten Muggle mekanında takıldığımı duyduğu anda dalga geçmeye veya terslemeye başlardı. Hiç gerek yok konusunu açmaya.

Kafamdan böyle binbir türlü fikir geçerken ve nasıl davranmam gerektiğine karar vermeye çalışırken Simon gözlerini bana çevirmiş, elini uzatarak kendini tanıtmıştı. Bana ismimi sorduğunda göğsüm gözle görülür bir şekilde hareket etmeye başlamış, aldığım derin nefeslerle kalkıp iniyordu. İlk önce eline baktım, tenine dokunma hissini tatmıştım karşılaştığımızda. Parmaklarının güçlü bir şekilde benim elimi kavradığını hatırlamak içimde bir hareketlilik yaratıyor, sanki beni heyecanlandırıyordu. Bu heyecanı hiçbir erkeğe hissetmemiştim şimdiye kadar. Destiny'ye karşı belki, ama bu kadar yoğun asla değildi. Hatta öyle ki, bundan sonra kimseden hoşlanmam diye düşünüyordum. Ne hoşlantısı ya! Saçmaladım iyice. Tanımıyorum ki. Sadece elini tutacaksın Val, herkes gibi normal biri o da. Abartma. Sonra gözlerimi yüzüne çevirdim. Beni tanımıştı değil mi? Saçlarım şu anda sarı değil de kızıl olabilir ama o kadar da değişmemiştim yani. Tanımamış değildi, tanışmamışız gibi yapıyordu bence. Peki neden? Bakışlarından çıkarmam gereken bir şey mi vardı? Ne düşünüyordu ki? O da beni düşünmüş müydü acaba benim kadar? TAMAM VAL BİR ŞEY YAP. Avcumun terini elbiseme kısaca sildikten sonra hızla eline uzandım ve ne yapacağımı bilemez bir şekilde Marcel'e baktım. Marcel n'apsın ki? Niye ona bakıyorsam? Simon'a bakmaktan niye bu kadar çekiniyorum? Kendine gel Val. Yalan söylemen gerekiyordu, söyledin. Utanma. Çenemi biraz yukarı doğrulttum ve gözlerimi karşımdaki adamın gözlerine diktim. O an fark ettim derin bir maviliğe sahip olduklarını. "Valéria." dedim sakin bir gülümseme takınmaya çalışarak. "Merci pour votre gentillesse." En son ona "kibirli","ısrarcı" ve "kıt anlayışlı" demiş olmamın üzerine şimdi kibarlığına teşekkür etmek çok çelişkili olmuştu tabi. Tepkisini merak ederken bu sefer de çekememiştim bakışlarımı ondan. Elim elinde, gözlerim gözlerinde öylece kalakaldım. Onun ellerimizi boşluğa bırakmasına kadar da hiçbir şey söyleyemedim.

Sonunda Marcel ve Lavinia oturduklarında, Simon'ın yanına oturmak zorunda kalmıştım. Sohbete giriştiklerinde nereye bakmam gerektiğini bile bilmiyor, ağzımı açıp bir şey söylemeye dahi çekiniyordum. Birkaç kere ellerimi saçlarımdan geçirip sakinleşmeye, kolumu ovarak kendime gelmeye çalıştım ama fark etmeden kendimi bu yanımdaki, tanımadığım adamın ses tonuna kendimi kaptırmış bir halde buluyordum. İstemsizce kıyafetlerini süzüyor, siyah gömleğinin arasından gözüken göğsüne ve kolyesine odaklanmaktan kendimi alamıyordum. Sonunda Marcel'e dönüp "Bir şeyler mi söylesek?" diyebilmiştim. İçeceklerimiz kısa bir sürede önümüze geldiğinde de hızla elime aldım kadehi ve ne içtiğime, tadına veya etkisinin ne olacağına dair hiçbir fikrim olmasa da büyük bir yudum aldım içkimden. Bu geceyi düşünerek hareket edersem atlatamayacaktım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2255-valeria-e-barthelemy-lejant
Lavinia Sieghardt
Özel Sektör
Ϟ Rp Beğenileri : 76

Lavinia Sieghardt
Özel Sektör


Nereye gidecekleri konusunda en ufak bir fikri olmasa da dışarı çıkacağı  için memnundu genç cadı. Hamileliği boyunca neredeyse bütün gününü  koca malkanede harcamış ve  işleri başkasına devretmek zorunda kalmıştı. Bunu elbette o ve Marcel'den başka kimse bilmiyordu ki daha söylemeye hazır da değildi zaten. Her şeyi gizli tutmaya çaba gösteriyordu kendince. Kafasını iki yana sallayıp genç adamın kendisine  doğru geldiğini gördüğünde gülümsedi. Ona olan siniri biraz uzun sürse de yerini sadece mutluluğa  bırakmıştı. Yüzüne gülümseme yerleştiğinde ise  oldukça neşeli bir havası vardı. Valeria'yı beklemek için koltuğa yöneldiği sırada uzanan yardım eli şaşırmasına neden olmuş ancak sonrasında kendini toparlayabilmişti. Genç büyücünün hiç böyle davrandığını hatırlamıyordu üstelik. Tanıdığı süre boyunca her seferinde  sert bir mizaç sergilemişti ileride eşi olacak adam. Şimdi ise onun tam aksine çok daha sevecen bir tavrı vardı. Buna alışabilirdi elbette lakin  bunun nedenini de merak etmiyor değildi tabiki. ''Belki de onu mutlu eden bir durum var.  En iyisi bu işi sonraya bırakmak '' diye kendi kendi kendine düşündü bir süre.   Soru yağmuruna tutup ta bu neşeli günü mahvetmek  ona göre değildi ne de olsa.

En sonunda Valeria'da aşağı indiğinde hala kafasında soru işaretleri vardı genç cadının. Eğer gürültülü bir yere giderlerse rahatsız olup olmayacağını kestiremiyordu bir türlü. Yine de biraz eğlence fena bir fikir değildi. Uzun  bir yolculuğun ardından en sonunda gidecekleri yere vardıklarında bir süre etrafına bakındı. Kalabalık bir yere benziyordu ancak katlanamayacağı türde bir şey değildi. Cisimlenmek yerine neden araba ile geldiklerini de çözemiyordu şuan için. Bebeğe zarar verebilme olasılığı olsa da en kolay çözümlerden biri idi. Verilen karara saygı duymaktan baka çaresi de yoktu zaten. Nihayetinde oturacakları yere geldiklerinde rahat bir nefes aldı. İçerideki müzik pek hareketli olmasa da bu durumdan da oldukça memnundu.

Etraftaki insanlar gözüne garip gözükmüştü  o kadar. Kendisinin de bir zamanlar öyle olduğu aklına geldiğinde gülmeden edemedi. Lunapark dağıttıığı için fareye çevrilen sopasının peşinde koşmuş bir kaç kişiyi de hastanelik etmişti zamanında. Bunları düşününce şuanki  ortam pek te yabancı değildi ona.  Ancak bundan memnun olmayanlarda vardı tabiki. Bir süre sonra onun da olayı kabullenebileceğine inanıyordu.

Belli bir süre sonra yanlarına tanımadığı biri geldiğinde kim olduğunu merak etmeden duramadı genç cadı. Belli ki Marcel'in arkadaşı idi. Kendisini tanıtmak için oturduğu yerden kalktığında sevecen bir tavırla elini uzattığı  karşısındaki adama. ''Adım Lavinia. Tanıştığıma çok memnun oldum.'' Tanıştırılmasının  biraz üstün körü olduğunun  farkındaydı tabi ancak Marcel'in daha detaylı tanıtacağına da emindi. Siparişlerini almak için garson geldiğinde bir süre düşündü. İçki içse bebeğe zarar verebilirdi ki içmesine izin verileceğini de sanmıyordu. Kararsız kaldıktan sonra meyve suyu  ve yemek sipariş etmekle yetindi. Böyle masum şeyler yemek pek içine sinmiyordu doğrusu. Bir an önce eski haline dönüp yine canının istediğini yapmak istiyordu.

Ortamdaki sessizlik tuhaf bir hal aldığında  konuşmamayı tercih etti. Önündekilerle ilgilenmek daha cazip geliyordu. Bir konu açılırsa ya da ona soru sorulursa cevaplamamak gibi bir şey yapmayacaktı elbette. O zamana kadar sadece müziği dinlemekle yetinebilirdi. Karnında bebeğin hareket ettiğini anladığında şaşkınlığını gizleyemedi. Bebeklerin gürültüye karşı tepki verdiklerini okumuştu muggleların annelik kitaplarında. Ebette ilk başta buna pek inanası gelmemişti. İçinde bulunduğu durum ise aksini gösteriyordu. Rahatsız  edici bir durum olmamakla birlikte oldukça sevimli bir şeydi bu. Yine de tedirgin olmadığı söylenemezdi. Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştığında bir süre sonra eski haline geri dönebilmişti üstelik. Şimdi tek yapması gereken  gecenin tadını çıkarmaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Flynn McMillan
Büyücü
Ϟ Rp Beğenileri : 2

Flynn McMillan
Büyücü


Çok uzun zamadır üzerinde çalıştığı tabloları sonunda hak ettiği değeri görecekti. Bunu sağlayan yegane insan yanıda koluma girmişti. Adımları bile birbiri ile uyum içindeydi. Bu ana nasıl eriştikleri hakkında geçmişini yokladığında hiç emin olamıyordu büyücü. Aralarında ki bu şey, aşk mıydı, arkadaşlık mı yoksa iki düşmanın birbirlerini öldürmeden evvel oynadıkları bir oyunun içindeler miydi? Flynn’ın bildiği tek şey gerçekten yanında ki bu kadını sevdiğiydi, çok uzun zamandır içinde oldukları bu gerçeklikte ona acı çektirmeye ve aynı şekilde onu mutlu etmeye hayatını adamış gibiydi. Şimdilik aralarında ki bu oyunun en tatlı bölümündelerdi. Birbirleri için yaptıkları fedakarlıkları görüyorları ve açıkçası Fylnn, içinde minicik bir umut ışığı taşıyordu. Bu gerçekliğin iyi ve tatlı kısmının sonsuza kadar sürebilme ihtimalini düşünüyordu.

İşte bu ihtimal şu an da onları bu mekana sokan şeydi. Flynn, yanında ki kadını yönlendirerek vip bölümüne doğru ilerliyordu. Elbette gelmeden evvel ikisi için özel bir loca ayarlatmıştı. Opal’ın bu durumdan memnun olup olmadığı pek önemsemiyordu. Kontrolü elinden bırakmaktan korkuyordu belki de. DErinlerde bir yerde kontrol etmekten nefrette etse. Hayatı kontrolü istemese de ele almakla geçmişti.

Kendileri için ayrılan alana geldiklerinde, Opan’ın ceketini almak için bekledi. Cadı çıkarıp Flynn’ın eline bıraktığında nazikçe katladı ve oturacakları yere bıraktı. Kadına gülümsedi. “Bu gece mükemmel göründüğünü söylemiş miydim?” Dedi, birlikte oturdular ve yaklaşan sergi hakkında konuşmaya başladılar. Bu sergi Flynn’ın kendini bir ressam olarak afişe ettiği ilk sergi olacaktı ve bunu Opal olamdan asla başaramazdı. Fazlasıyla gergin ve korku doluydu. Opal ona güvende hissettiriyordu.

Bir süre açtırdıkları şaraptan yudumladılar ve yüksek sesli müzikte birbirlerine sokularak konuşmaya çalıştılar. Derken Flynn hemen yan locaya tanıdık bir yüzün geldiğini farketti. Bu kendi şirketinin bağlantılarından biriydi. Marcel genç ve başarılı bir gazeteci olmanın yanı sıra oldukça yetenekli ve genç bir iş adamıydı. Onun sayesinde piyasada hacim kazanmışlardı ve burada ona denk gelmek oldukça hoş bir tesadüftü. Opal’a döndü ve “Bu günün ikimiz için özel olacağını söylemiştim ama seni birisiyle tanıştırmak istiyorum.” dedi. Opal’ı yan locaya götürdü ve henüz gelmiş Marcel’a gülümseyerek yaklaştı. “Sana burada denk gelmek ne kadar güzel Marcel!” dedi ve yanında ki arkadaşlarına döndü, “Kusura bakamayın lütfen, Marcel ve ben birlikte çalışıyoruz. Eşim Opal ile birlikte yan locadaydık ve sizi görünce selam vermek istedik.” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet
Ϟ Rp Beğenileri : 140

Auguste Marcel Barthélemy
Kehanet


Sinir problemlerim mi var benim ya? Şuradan şuraya gideceğiz Valéria ile etmediğim kavga kalmadı arabada. Keşke öne oturmasaydım demeye başladım. Hata yaptığında hiç düşünmeden azarlıyorum kızı. Böyle yapınca onun daha çok eli ayağına dolanıyor, bir de bana laf yetiştirip bağırışıyor. Didişe didişe vardık gidiceğimiz yere. Arabadan indiğimde sinir küpüydüm. Boşver diyorum kendime ya. Eğlencene bak. Tartıştık bitti, güzelim gecenin içine etmesine izin verme. Lavinia'nın arabadan çıkmasına yardım ettikten sonra elimle peşimden gelmelerini işaret ettim ikisine de. Sıraya girmiş insanların yanından zerre umursamadan ilerleyip en öne geçtim. Güvenliğe gelip adımı söyledikten sonra adam bizi içeri aldı düşünmeden. Kızları peşime katıp içeri girdim. Fazlasıyla kalabalık, fazlası ile gürültülü... Tanışmak istemediğim ayak takımının olduğu yeri geçip sonunda VIP alana geçtiğimizde beni bekleyen tanıdık yüzü görünce kollarımı iki yana açtım. "Simon!"  Tabi ardından cümle kuramadım. Buranın sahibi olan Peter, Simon ile arama girip beni selamladı. Ben de bu yüzden tüm yalancı ifadem ile onunla el sıkıştım. Peter'ın laga lugası bitince gidip Simon'ın sadece omzuma dokunması ve teşekkürüne karşı adamı tutup kendime çektim ve sarıldım. İngilizce olarak "İşte değiliz Simon, gereksiz kibarlığa luzüm yok! İyi ki geldin!"  dedim. Simon kız kardeşim ve Lavinia ile tanışırken ben de gidip bir yer bulup sanki mekanın sahibiymişim gibi yayılarak oturdum.  Valeria ve Lavinia kendilerini tanıttıktan sonra oturmaları için bunlara el ettim. Yanıma Lavinia oturmuştu, Val ve Simon da yan yana oturuyorlardı. Val dönüp dönüp Simon'a bakıyor, benim de çocuğun kolyesine bakmama neden oluyordu. Cevşen falan mı o? Ulan Simon, keko gibi ne taktın boynuna? Kız kardeşim bir şeyler içmek istediğini söylediğinde ancak çevirebildim gözlerimi kolyeden. "Aynen."  dedikten sonra el ettim etrafta gezinen çalışanlardan birine. Çocuk yanımıza gelene kadar herkese ne istediğini tek tek sordum, sonra da hepsini birlikte gelen adama söyledim. Şimdi yapmamız gereken içkileri beklemek, sonra da biraz dağıtmaktı. Ben fazla dağıtmayı düşünmediğim için az alkollü bir kokteyl aldım. Geri dönerken birinin arabayı kullanması gerekiyor değil mi? Hem kız kardeşim ile ilk kez eğlenmeye çıktığımızda ona da göz kulak olmam gerekiyormuş gibi bir his var içimde. Arkama yaslanıp yanımdaki Lavinia'nın, oturduğu koltuğun arkasına attım kolumu. Bu mallar konuşmayacak gibi hissettiğim için de herkesi birbirine tanıtmak zorunda hissettim. Lavinia'yı kafamla gösterip "Lavinia..."  dedim. "Kendisi sözlüm olur. Sonraki yaz evlilik planlarımız var. The Red, sanat galerisi bilir misin? Oranın sahibesi."  Sonra da Valéria'yı işaret ettim kafa hareketlerimle. "Valéria..."  diye söyledim adını; "İkizim. İkizim olduğunu söylemiştim sana değil mi?"  Valéria hakkında fazla bilgi veresim gelmemişti. Çünkü... O biraz bana özel olmalı diye düşünmüştüm. Val benim ikizimdi, benim değerlimdi, bana özeldi. Onu paylaşmak isteyip istemediğim hakkında düşünmemiştim bile. Sanki hep orada olacak gibiydi benim için. Kızlara da "Simon Wordsworth." diye tanıştırdım arkadaşımı. "Sihirli Yasal Yaptırım Daire Başkanı. Bana çok yardımı dokunmuştur, yine de gelip sarılmaya çekiniyor. Demek ki hislerimiz aynı değil." diye iğneledim Simon'u. Bunu şimdi söylemem Simon'ın kızların yanında kendini savunmasını engelleyecekti herhalde ama bilerek yaptığım bir şey değildi.

İçecekler geldikten sonra masamıza yaklaşan bir beyefendinin sesi ile kafamı kaldırdım. Flynn McMillan'ın yüzünü seçtiğim gibi ayağa kalktım. Bu sırada da Flynn bizimkilere kibar bir şekilde özür diliyordu. "Flynn!" Adamın adını söyledim coşkuyla ve elini sıkıp sarıldım. Bana eşinden daha önce de bahsetmişti. Daha önce görüşme fırsatımız olmamıştı Opal ile. Flynn'i bırakınca solundan elimi uzattım eşine kibarca "Marcel Barthélemy." diye kendimi tanıttım. "Memnun oldum." Opal ile cidden iyi bir ikililerdi. Lavinia ile ben de böyle olmalıydık işte. Power couple böyle olmalıydı! Lavinia umarım bir ders çıkarıyordur bu konuda. "Katılın bize." dedim tekrar Flynn'e dönerek. "Doğum günümüzü kutluyoruz ikizimle." dedikten sonra ikisine de cevap izni vermeden çalışanlara işaret edip "Masaları birleştirelim güzelim." diyerek masamıza eklenti yapılmasını ve Flynn ile Opal'ın da yanımıza gelmesini sağladıktan sonra şaraplarını da peşlerinden getirttik. Tabi ki Flynn'in gelmesi benim için mükemmel olmuştu. Bu aralar en zevk alarak konuştuğum konu işti. Flynn ile hafiften bir iş sohbeti açacaktım ki masanın karşısından bana sinirle bakan Val'ı görüp "Boşver bu gece konuşmayalım." demek zorunda kaldım. Aramıza katılan çifte herkesi basitçe tanıttıktan sonra -ki herkesi çalıştığı işi söyleyerek tanıtıyordum- masadakilere de Flynn ile olan birlikte çalışma olayını basitçe açıkladım. Zaten Flynn'in şirketi ile ben değil, daha çok amcam alakalıydı ama amcam Fransa'da olduğu için ben daha çok muhabbet kurmuştum onunla. "20 yaşına bastım ama kendimi çok yaşlı hissediyorum.", "Yeni açılmış kumarhaneye gittin mi?", "İşler bu aralar yoğun ama benim için sadece bir basamak, uzun süre gazetede kalmam." şeklinde boş atıyor, bir yandan da kokteylimi içiyordum. Bunlar biraz demlenir, sonra gece ilerledikçe sesi yükselen müzikle dağıtırlardı.

(Beni NPC yapabilirsiniz genjler. Zaten biliyorsunuz nasıl biriyim.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2214-your-master-marcel
Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Ϟ Rp Beğenileri : 72

Valéria Éloïse Barthélemy
Bitkibilim
Birileri geliyor gidiyor, bardaklar boşalıyor sonra tekrar doluyor, müzikler değişiyor ve ben içkimi içerken konuşulanları kenardan dinlemeye devam ediyorum. İş konuşacak gibi oluyorlar, sonra havadan sudan konuşmaya dönüyorlar. Marcel'in arkadaşları çevremi doldurmuş bi halde, sıcakta, terleyerek, yanımdaki adamın varlığıyla hem huzur bulup hem de büyük bir rahatsızlık hissederek oturuyorum doğum günümde. Düşünmemem lazım demiştim. Evet, ama içiyorum içiyorum bir şey olmuyor! Aklımdaki düşünceleri susturmayı bir türlü beceremedim. Hala susuyorum kenarda mal gibi. Gerçekten aptal, konuşmayı bilmeyen utangaç kızlar gibi kaldım burda. Simon da çok konuşkan biri değil bence. En azından benimle konuşmayı bir türlü tercih etmedi! Arada bakışıyoruz, sonra o gözlerini çekmiş oluyor. Hayır yani Val, adamı rüyalarında gören sensin. O niye seninle konuşmaya çalışsın ki? İstiyorsan sen adım atacaksın, sen konuşacaksın, öyle değil mi? Yok ama yapamam ben. Yok yok. Bu ortamda hem de hayatta yapamam. İç kızım, biraz daha iç sen en iyisi. Bizim burada kendi aramızda bir şey konuşmamız o kadar belli eder ki bu adama karşı olan ilgimi. Hem zaten ne diyeceğim ki? Burası da çok sıcak oldu mu diyeceğim? Sizi, diyeceğim. Ben sizi seri katil sandım. Bizi takip ediyor olabilirsiniz diye yalan söyledim mi diyeceğim? Adam da al işte tam paranoyak bu kız, düşündüğü şeylere bak diyip dalga geçecek. Şimdi burada onunla konuşmaya çalışsam... Bir de Marcel fark ederse utançtan yerin dibine girerim herhalde. Evet evet, ben biraz daha içeyim.

"Off. Tadı kötüleşiyor mu bunların?"
"Marcel sen ne içiyorsun? Tadına mı baksam?"
"Ben bir tane bundan alayım."
"Bu müzik tam dans etmelik değil mi?"
"Bay Wordsworth ne içiyor? Ondan da alayım ben."
"Hep oturuyoruz zaten hadi Marcel, gidelim dans etmeye."
"Yoo iyiyim ben gayet. Bir şey yok ya."
"Allez! Je veux danser!"*
"Boynunuzdaki.. güzelmiş bu arada."
"Ben gidiyorum!"


Biraz ayağa kalksam... Hareket etsem ve nefes alsam çok iyi gelecekti. Locadan çıktım ve kendimi kalabalığın arasına attım. Ne dedim ya ben en son öyle? Adamın kolyesine niye iltifat ediyorsun Val? Ne alaka başka iletişim yolu mu kalmadı? Off. Başım dönüyordu ve sıcaktan midem bulanmaya başlamıştı. Müzikle beraber gözlerimi kapayarak dans etmeye başladım. Asla bilinçli bir şekilde hareket etmiyordum, sadece bir sağa bir sola sallanıyor ve içimden geleni yapıyordum. Az önceki stresim geçene kadar yanlarına geri dönemezdim. Simon şimdi ne düşünüyordu benim hakkımda acaba? Neden boynuna baktığımı düşünmüş müdür? Saçlarımı mı beğenmemişti de o yüzden mi konuşmaya çalışmamıştı hiç? Belki de cafede karşılaştığımızda zaten biliyordu benim Marcel'in kardeşi olduğumu. Beni denemek istemişti sadece. Bu kadar sert ve kaba olacağımı düşünmediyse de şaşırmıştır adam tabi. Keşke gelseydi peşimden o gün. Snrasında... O kadar çok onunla sohbet etmek istedim ki. Hatta... Başka şeyler de. Rüyalarımı düşününce iyice sıcak bastı şimdi. Of... Kollarına dokunmak, ona sarılmak... Şimdiye kadar hiç düşünmediğim hayaller kuruyorum aylardır. Niye bölye oluyor? Kim ki o? Ne biliyorum da etkileniyorum ki? Saçlarının kıvrımı mesela... Gömleğinin aralığı, kollarındaki tüyler... Tüyden etkilenmem normal bir şey mi? Bir de gözleri. Hmmm. Gözleri bugün sadece bana baksın isterdim. Aramızda bir şey olsa, işte o zaman doğum günü hediyesi olarak bunu isteyebilirdim. Benden başkasıyla ilgilenmemesini yani. Bir daha hiç. Yanlarına gidip benimle dans etmesini istesem gelir miydi? Ortaya laf atsam veya, atlar mıydı acaba? Sanmıyorum. Böyle taktiklerin işe yarayacağı biri de değil ki o, çok olgun duruyor. Ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor gibi... Benim saçmalıklarımla uğraşmak ister miydi? İstemezdi bence. Neden istesin ki onun gibi bir adam. Şimdi belki gizemli buluyordur beni, ama tanıyınca ne kadar boşmuş bu kız diyecek kesin. Marcel'in ikizi diyecek, bu kadar boş bir kız mıymış... Of.



* "Hadi! Dans etmek istiyorum!" (Direkt olarak Marcel'e hitap ettiği için Fransızca konuşuyor.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://www.hogwarts-rpg.com/t2255-valeria-e-barthelemy-lejant
 
La Surprise De Date D'anniversaire
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts-RPG :: İngiltere :: Barthélemy Malikanesi-