Monako
09:55
Uzun yıllar önce…
İskemlesinde oturmuş bir vaziyette etrafı seyre dalmıştı, parmakları bir tüy kalemi bile tutamayacak kadar güçsüz, bedeni ise sanki savaştan yeni çıkmışçasına harap bir haldeydi. Belki de bu çaresizliğinin nedeni, kendi hatalarının cezasını gözleri önünde yaşanan ölümlerle acımasız bir şekilde ödemesinden kaynaklanıyordu. Kendini bu derece çaresiz hisseden genç büyücü, kardeşi Xavier’ın ölümünden sonra daha da içine kapanmıştı. Ölüm, ölüm, ölüm… Kimine göre yeni bir hayatın başlangıcı, kimine göre ise bir devrin kapanışıydı. Horace’a göre ise ciğerlerine çektiği havanın lanet bir zehriydi. Bu zehir öylesine etkiliydi ki hayatın o acı gerçekleriyle yüz yüze gelmesinin önünü açıyordu. Horace, bundan hep kaçmak istedi ve yeterli gücü kendinde bulana kadar bu yaşananları kalbinin en karanlık köşesine gömmeyi tercih etti. Yaptığı yanlış bile olsa güçlü olmak için bunu yapmak zorundaydı.
Penceresine düşen su damlacıklarını izlerken aslında kardeşi için döktüğü her bir göz yaşının etkisini yaşadı, bedeninde. Xavier’la geçen her bir gününü özleyecekti ve kardeşinin anısını bir daha yaşatabilecek kimse olmayacaktı. Bu gerçeği biliyordu ve o anda yüzünde istemsizce bir titreme başlamıştı. Ailesinin katledilmesi, sevdiğini dostlarının gözlerinin önünde öldürülmesi ve bunun getirdiği acılar kolay atlatılabilecek durumlar değildi. Radyodan gelen o sesler halen kulaklarında çınlıyordu sanki. ‘Cornelius Allison, Pernell Allison, Gabriel Allison, Arnold Allison…’ Çikolata kahvesi gözleriyle ıslanan toprağı seyrederken yavaşça iskemlesinden kalktı ve parmaklarıyla pencerenin kolunu kendine doğru çekerek doğanın o eşsiz kokusuyla buluşmak istedi. Suyun toprakla buluşmasını her daim severdi, huzuru belki de doğanın kendisinde arıyordu. Fakat şu sözü aklından hiç çıkarmazdı: “Huzur dediğin insanın kendi doğasında kendisiyle bütünleşmesidir.” Horace, gerçeklerden o kadar kaçmak istemişti ki bir iki saniyede olsa huzuru farklı yollardan aramanın peşine düşmüştü fakat bunlar huzur değildi, sadece acılarının kendi içinde yaşattığı çırpınışları durdurmak için kendisine sunulmuş bir geçiş yoluydu.
Doğanın içinde kendini aramaya çalışan Horace, gözlerini kapatarak bir süre yağmurun sesini dinlemek ve çimenlerin kokusunu hissetmek istedi. Çocukluğundan beri mermer basamakların üzerinde koşan, ailesinin ona yaşattığı güzelliklerle her daim gurur duyan ve kardeşiyle beraber geçirdiği o güzel anılar eşliğinde evinden ayrılmanın hüznünü son kez yaşayan genç büyücü artık gitme vaktinin yaklaştığını hissetmişti. Kirpiklerini hafifçe açtı ve son kez evine baktı, buradan ayrılmadan önce bu maneviyatın acı dolu duygusunu doya doya yaşamak istiyordu, çünkü buraya bir daha gelmeyecekti…
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
Biçim Değiştirme Dersliği
10:55
Uzun uğraşlardan sonra sonunda bakanlıkla anlaşabilmiş ve mezun olduğu okula biçim değiştirme profesörü olarak atanmıştı. Mutluydu, ailesini kaybetmiş bile olsa bedenini canlandırabilecek, ailesi gibi sahiplenebileceği tek bir yerin varlığını bile biliyor olmak onu bir nebze olsun huzurlu hissettirebiliyordu. Parmaklarıyla belinde tuttuğu asasını kavradı ve kapının ön tarafına koyduğu bavullarına doğrulttu. “Wingardium Leviosa.” Asasıyla bavulları kitaplığın tam yanında bulunan boşluğa doğru üst üste gelecek şekilde yerleştirdi ve ardından kendisi için ayrılmış olan çalışma masasına doğru yöneldi. Akşama epey bir vakit vardı, bu süreçte biraz dinlenmenin kendisine iyi geleceğini düşündü. Masasının üzerinde duran fincanından birkaç yudum aldı ve gözlerini kapatarak kendini bir süreliğine sessizliğe bıraktı.