| 15.03.17 21:03 | | Ad ve Soyadınız: Medea Colchis (Medea of Colchis) Günlük Online Süreniz: 1/2 saat Karakter Kurgunuz (Dönüşüm Dahil): Gaius Flavius Valerius Aurelius Constantinus. Muhtemelen siz I. Constantin olarak biliyorsunuz. Ben Augustus olarak. Tüm Bizans ise Büyük Constantin diye… Uzun uzun Bizans’tan ve tarihinden bahsedecek değilim. Ama Constantin’den önce ve hatta onun hükmünde bir süre bile Pagan gelenekleri altında büyücülüğe devam ettik. Beni saraya Constantin’in ilk karısı Minervina bebekliğimde aldırdı fakat onun ölümünden sonra ikinci karısı Fausta ile de dostluk ettim. Bir cadı olarak mugglelar arasında var olmam zor değildi. Sonuçta bin yıllar öncesinde büyü dünyasındaki sistem şimdiki gibi değildi. Yaptığım tek şey kehanet yapmaktı. Geleceği görmede iyiyimdir, gerçekten. Sarayda beli bir saygınlık bile kazandığım söylenebilir. Tıpkı Sybiller gibiydim. Fakat her şeyin sonu vardır. Constantin’in Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinden sonra her şey yıkılmaya başladı. Başlarda Pagan kültü devam etti lakin zamanla sofu Bizans’ın temelleri atılmıştı. Sadece Bizans’ta değil, sarayda da her şey değişmeye başladı. Fausta, kendi oğullarının iktidara geçmesi konusunda Constantin’in Minervina’dan olma oğlu Crispus’u tehdit olarak görüyordu. Bunun için de farklı bir plan yaptı. Crispus’un ona tecavüz ettiğini öne sürdü ve onu idam ettirdi. Fakat birkaç gün içerisinde hizmetçilerinden biri her şeyi itiraf etti ve Fausta idam edildi. Bense saraydaki cadı olarak onun en yakınlarında olduğum ve bu planda etkili olduğum gerekçesi ile yargılandım. Birebir kanıt bulamamalarına karşın hakkımda Damnatio Memoriae emri verildi. Bunun anlamı hatıramın lanetlenmesi, hatıramın Bizans’tan silinmesi ve en büyük ceza; Pirinç Boğa’da yakılma cezası… Neden bilmiyorum, bana Lilith acıdı ve evlatlarından birini beni kurtarması için gönderdi. Vampire dönüşmemden Bizans’ın düşüşüne dek terk etmedim vatanımı. Fakat Bizans’ın yıkılması ile büyük bir kısımla birlikte Avrupa’ya gittim ben de. Yüzyıllardır inandığım şeylerin, tanrıların, dinlerin ve kendimin nasıl birer masala dönüştüğünü, büyü dünyasının ne denli değiştiğini seyrediyorum mutlaklığımla. Nasıl tükettiysem ömrümü, tüketiyorum bu yeryüzünde. Neden Bu Irk: Karakterimi bu ırka göre oluşturdum.
Örnek Rp: - Spoiler:
Salonu aydınlatan üç köşe lambasından birini daha kapattı. Turuncu bir loşluktaydılar şimdi. Televizyondan yayılan mavimsi ışık, mürdüm eriği renkli duvar kâğıtlarıyla kaplanmış duvarlarda ara sıra parlıyor ve artık hepsini ezberlediği fotoğrafları ölgünce aydınlatıyordu. Fotoğraflar… Annesine, babasına, ona ve büyükbabasına ait fotoğraflar. Bazıları bir arada, bazıları tek tek çekilmiş fotoğraflar… Onların fotoğrafları… Hayır. O soluk resimlerdeki hiçbiri aslında onlar değildi. Yaşamın küçücük bir karesinde tesadüfen ve biraz da zorunlu olarak yan yana durmuş insanların fotoğraflarıydı bunlar sadece. Mesela şuna, şu bir nikâh töreninden sonra kilise kapısında çekilmiş olanına bakıyordu. Bu beyaz tüller içindeki güzel kadın annesi miydi? Babası niye öyle uzaklara bakmıştı? Kendisini bildi bileli bu resme bakarken düşündüğü şey, yine aklına geliyordu. Babası biliyor muydu? Daha evlendiği o ilk gün çekilen resimde, var olan dünyaya değil de öyle bilinmez bir uzaklara doğru bakarken, biliyor muydu? Kararını o gün mü vermişti? O gün mü paranoya girmişti benliğine? Bu çirkin, bu karanlık, bu pis, bu tuzaklarla dolu dünyadan pek yakında çekip gitmeye ve giderken yanında annesini de götürmeye çoktan mı kararlıydı yoksa o gün?
Peki ya şu? Onun bebeklik haline ait olduğu söylenen beyaz çerçeveli resim? Hayır, hayır… Büyükbabasının ara sıra nedensiz bir gururla izlediği resimdeki o bebek, Vera değildi. O, büyükbabasının o ‘yavrusundan’ geriye kalandı. Ah! O güzel bebek nasıl Vera olabilirdi? Resimdeki bebek öylece sere serpe yatıp, tavanda sadece kendisinin görebildiği renklere bakan, büyükbabasının elini hisseden, kokusunu ayırt edebilen, hatta onu ‘tanıyabilen’ biriydi. Bir de bütün bunlardan şu geriye kalana, yani Vera’ya bakmalı. Ne olur bakın. Vera o mu büyükbaba?
Manhattan’a doğru savrularak giden gece tramvayının uğultulu sesleri doldu odaya. Televizyon şimdi reklâmlara geçmişti. Her yanı, sadece ağzı değil, gözleri, yüzü hatta sesi ve elleri bile gülen genç bir kız, yeni çıkan ‘şekerli mısır patlağı’nın ‘doyulmaz’ lezzetini anlatıyordu. Son yıllarda ondan başka bütün insanlar, şu koca dünyayı dolduran tüm insanlar böyle gülüyordu işte. Hepsinin dudakları, gözleri, yüzleri, hatta sesleri, hatta elleri gülüyordu.
Koltukta ayaklarını uzatmış, bulmacasını çözmekte olduğu gazete kucağında öylece uyuyakalmış olan adama, ‘büyükbabasına’, ona baktı. Seyrek, beyaz saçları, sabah yaptığı şekilde, sağa doğru üzgünce taranmış ve hala duruyordu. Kahverengi beneklerle kaplı, fırlak mor damarlı elleri, çaresizce kucağında kıvrılmıştı. Hafiften horluyordu.
”Uyanma büyükbaba.” dedi içinden. ”Lütfen uyanma, şimdi zamanı değil.” Uyandı ama. Reklâmdaki mısır patlağı sözünü duyar duymaz uyandı. Başını hiç ona çevirmeden, ”Vera” dedi. ”Benim mısır şekerlemeleri bitti, yarın almayı unutma lütfen.” ”Olur büyükbaba.” diye cevap verdi yüksek sesle. ”Yarın.” Yarın olmayacaktı ki?! Bunları içinden söylüyordu elbet. Duyarsa üzülürdü belki. Vera için artık ‘yarın’ olmayacağını ona söylerse üzülür müydü gerçekten?
İki saat sonrasına kurduğu saatin gongu çaldı. Evdeki tüm saatleri iki saat sonraya ayarlamıştı. Büyükbabası her zamanki gibi bunun farkında değildi. Hızlandı. ‘Gitmeden’ önce tüm işlerini bitirmesi gerekiyordu. Ona hiçbir iş bırakmamalıydı. Koşturdu. Çamaşırları makineden hızla çıkardı. Sentetik bir gül kokusu yayıldı salona. Ütü masasına koşturdu. Onun o çok sevdiği kahverengi pantolonundan başladı ütüye. İşlemeli beyaz gömleğini kolaladı. Çok sevdiğini söylediği lavanta kokusundan döktü üstlerine bolca. Önce onun kakao kabını yıkadı. Sabah kakaosunu kendi yapabilecek miydi acaba? Olsun. O yine de yıkasın da…
Salona döndü, masaya oturdu. Sabahtan kesip hazırladığı, arkalarını kolayca yapıştırılabilsinler diye zamkladığı sarı kâğıtlara, ‘O’ rahatça okuyabilsin diye kocaman harflerle notlar yazdı. “İlaçların”, “Pijama ve İç Çamaşırların”, “Yemek Listen (Tarifleri içinde)”, “Temizlikçinin Telefonu”, “Doktorun Telefonu”, “Kakao”, “Şekerlemelerin”.
Hızla yeniden koşup kâğıtları ait oldukları yerlere yapıştırdı. Salonu, mutfağı, onun ve Vera’nın küçücük odalarını son bir kez daha gözden geçirdi. Tamamdı. Her şey yerli yerindeydi. Şimdi gidebilirdi artık.
Çıkıp gitmeden önce dönüp ona baktı. Televizyon seyretmeye devam ediyordu. Vera’nın hiçbir zaman gülemediği gibi gülen genç kızı dinleyip seyretmeye devam ediyordu. Yavaş bir sesle ”İyi geceler büyükbaba.” dedi. Sonra biraz daha yüksek bir sesle ”Ben kendimi öldürmeye gidiyorum.” diye ekledi. Büyükbaba cevap vermedi. Belki de duymamıştı. Bu kez sadece ”İyi geceler büyükbaba.” dedi ve kapıyı açıp, evden çıkıp gitti.
Kükreyen aslan başlı kocaman tokmağı zorlukla itip, iç karartan bir yeşile boyanmış, yer yer paslanmış, bazı yerleri iyice delinmiş demir kapıyı itti. Bu küçük hareket bile evden çıktığı andan beri kendisini gösteren baş dönmesini arttırdı. Düşecek gibi oldu. Son anda tokmağa tutundu. Biraz aralanan kapıdan içeri girdi. Parkın karla kaplı yollarında ayaklarını sürüyerek yürüdü. Islıklı sesler çıkararak bir kamçı gibi yüzünde şaklayan soğuk rüzgâr, eprimiş, kol ağızları tirfillenmiş, orası burasında ufak delikler olan hırkasından içeriye girip, onu yeniden dondurdu. Üç atkestanesi ağacının etrafını fırdolayı çeviren taflan kümesinin kuytusuna çekilmiş tahta sıraya doğru sarsak adımlarla yürüdü. Karları eliyle temizleyip oturdu. Ellerini koltuk altlarına sokarak ısınmaya çalıştı. Derin bir nefes aldı. Ciğerlerine çektiği buz gibi soğuk hava hemen etkisini gösterdi. Öksürmeye başladı. Mendili olmadığı için ağzını eliyle kapattı. Avucunu dolduran azıcık kanı, sıranın öteki tarafındaki karlara sürerek temizlemeye çalıştı.
Öksürük nöbeti bitti. Elini pantolonunun arka cebine sokup, usturayı çıkardı. Büyükbabasının, gizlice aldığı eski ama keskinliğinden hiçbir şey kaybetmeyen usturasıydı. Titreyen elleriyle üstteki oyuk yeri tuttu ve usturayı açtı. Siyah ebonitten yapılmış sap ile soğuk güneşin altında tekinsiz parıltılar yapan keskin çeliği, usulüne uygun bir şekilde tuttu.
Oturduğu bankta iyice kaykıldı. Ayaklarını ileriye uzattı. Başını geriye atıp, kafasını arkalığa dayadı. Zayıflıktan çöp gibi kalmış olan boynundaki çukur iyice ortaya çıktı. Arduaz grisi bir renge bürünmüş olan gökyüzüne baktı. Şimdi biraz daha irileşmiş olan kar tanelerinin, ateşler içinde yanan alnına düşmesini izledi. Kapkara tüyleri mavi yansımalar yapan bir kuzgun, acıklı sesler çıkararak atkestanesi ağacındaki yuvasına doğru uçtu.
Sol eliyle çenesini tutup, olabildiğince yukarı doğru itti. Sağ elindeki usturayı hızla yaklaştırdı ve geniş bir hareketle boğazını kesti. Kanın fışkırmadığını görünce, şah damarını bulamadığını anladı. Yeniden denemeyi düşündü ama uzun zamandır zayıf ve yorgun gövdesinin, sadece gövdesi değil ruhunun da, bunu yapamayacağını sezdi ve vazgeçti. Arkasına yaslandı. Kanın yavaş da olsa aktığını hissetti. Birkaç ay önce O’nunla aldıkları hırkasının sol yanının giderek kanlandığını gördü. O anda mektup aklına geldi ve güçten düşmeye başlamış elleriyle, hırkasının sol iç cebindeki zarfı çıkartıp, kanlanmayacak olan sağ cebine aktardı. Yıpranmış ve buruşmuş zarfa biraz kan süründüğünü de fark etti ama umursamadı. Kar yağışı hızlandı ya da ona öyle geldi. Uzaktan karga sesleri duyar gibi oldu. Nerede olduğunu anımsayamadı. Sonra içinde kan kırmızısı beneklerde bulunan kocaman, soğuk ve kirli beyaz bir boşluğa doğru yuvarlanıp gitti…
En son Ojufemi d'Estaign tarafından 16.03.17 1:28 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi |
|
| 15.03.17 21:34 | | Öncelikle kurgunuzu çok beğendiğimi ve zevkle okuduğumu belirtmeliyim. Uzun süredir okuduğum en akıcı kurgulardan biriydi. Ancak Hogwarts-RPG olarak maalesef bu kurguyu kabul edemiyoruz. Bunun için iki temel sebep var. Birincisi, mitolojiye olan etki. Yani sitemizdeki din anlayışına aşırı zıt değil aslında, iki ana tanrı/tanrıça üstünden yürüyor kurgumuz. Ama bunun yanında Yunan karakterlerimiz olması ve gerçek mitolojiyi olduğu gibi almamız, bir üyenin Tanrı-Tanrıça olmasıyla zarara uğrar. Yani mümkün mertebe pasifize kullanmaya çalışıyoruz yaşlı yaratıklarımızı bu sebeple. Güçlü olabilirsiniz, elbet büyücü olmanızdan ötürü sizi tanrı veya tanrıça sanan mugglelar olabilir. Ama Yunan Mitolojisi ve inananları biraz fazla büyük bir popülasyon oluşturuyor bu noktada.
İkinci konu ise; güç. Sitemizde mümkün mertebe bir güç dengesi var. Sitemizde bunun üstünde sadece iki karakterimiz var; Lilith ve Sam (İlk Vampir ve İlk Kurtadam). Tabii ki 3000 yaşında bir vampir güçlü olacaktır. Ama bu gücü mümkünse sınırlı tutmayı tercih ediyoruz. Yani bilgelik olarak pek tabii muhteşem bilgelikte oluyorlar; ama mesela Tanrıcılık oynayacak kadar güçlü bir karakterin sitede bulunması bu dengeyi bozacak bir şey.
Anlayış göstereceğinizi umuyoruz. |
|
| 15.03.17 21:41 | | Esasında karakteri yaratırken 2500 yaşında, süper güçlü diye düşünmemiştim. Aksine onca yıl sonrasında etliye sütlüye dokunmayan pasif bir vampir olacaktı. Lakin site kurgusu ile çatışıyorsa elbette değiştiriyorum hemen. ^^
Edit: Bizanslı yapabilir miyim? *-* |
|
| 15.03.17 21:44 | | Sitenin ana kurgusuyla çatışmıyor; ama genel olarak güç dengesi kuralımız ile çatışıyor. Yani sizin süper güçlü kullanmayacak olmanız da mümkün tabii. Ama Tanrıça olarak bilinen bir karakterin öyle veya böyle bir ağırlığı oluyor malum. Dediğim gibi, bir kesim için Tanrıça olarak bilinmeniz hatta kendinize dair zamanında bir kült oluşturmuş olmanız bile mümkün. Ama Yunan Mitolojisi fazla büyük kaçıyor bu açıdan. |
|
| |
| 15.03.17 23:25 | | Lilith sizi neden kurtardı biz de anlamadık ama bakalım, sorarız birazdan kendisine biz. Gecenin yaratıkları arasına hoş geldiniz. |
|
| 15.03.17 23:41 | | Ad ve Soyadınız:Duma Günlük Online Süreniz:Sınavlar ve dersler hariç her gün Karakter Kurgunuz (Dönüşüm Dahil):Doğum tarihi tam olarak bilinmiyor *burası daha oturmadı* fakat Kiev Knezliğinin ilk yıllarında dünyaya geldi. Bu Knezlik Rusya ve Ukranya'nın atası sayılıyor. Çocuğun babası Kiev hükümdarı annesi ise eşlerinden biri. Kadın aslında Kofti ve genç adam büyücü olarak doğuyor. Genç kadın oğlunun bu özelliğini örtmeye çalışıyor ve onu bir savaşçı gibi yetiştiriyor. Çocuğun ismi Maksimillian. Kısaca Maks diyorlar. Maks savaştan yanı sıra büyüdüğünde hükümdarlığın inceliğini öğrenirken annesi tarafından gizli gizli büyü yeteneklerinin kullanılmasını da öğreniyor. Aynı zamanda hobi olarak ta değişik türdeki bitkileri inceliyor. Asıl hayatı da bu bitkiler sayesinde değişiyor. Kardeşleri hükümdarlık yarışına girerken o bunları dan uzak duruyor. Daha çok yeteneklerine ve bitkilere yöneliyor. 27 Yaşına geldiğinde Norveç Krallığına gidiyor ender ve sihirli bir bitkiyi bulabilmek için. Çok fazla araştırmalar yapıyor bunlar hakkında ve bitkiler hakkında çok fazla şey biliyor. Hangi bitkinin ne için kullanılacağı gibi. En sonunda bir kadın ile tanışıyor. Kadında bitki bilgisi var. Kadın ona bir yer tarif ediyor istediği bitki için. Maks orya gidiyor ve istediği çiçeği buluyor. Kiev iç karışıklık yüzünden geri dönmek istemiyor bir süre ve Norveç te kalmaya burada başka bitkileri de araştırmak istiyor ve bu kadından sürekli yardım alıyor. Kısa zaman sonra kadın buna aşık oluyor yani belli ediyor aşık olduğunu bakışları davranışları falan. Fakat Maks kadının aslında bir vampir olduğunu bilmiyor ama kadının mensup olduğu vampir klanın sorumlu kadın vampiri öğreniyor ve kıskanıyor. Ona iki seçenek veriyor ya aşık olduğu adamı tuzağa düşerecek yada lider kadın ikisini birlikte öldürecek. Kadın zorlada olsa tuzağa düşürmeyi kabul ediyor. Maks tabi kadına fazla güvenmeye başlıyor ve bitki işleriyle kandırarak bir yere gönderiyor. Maks yakalanıyor, işkence görüyor ve en sonunda onu seven kadın tarafından kaçması için dönüştürülüyor. Kadın Maks'a zorla kanını içirtiyor ve onu öldürüyor. Maks vampir hayatına başladığında kadından nefret ediyor ona ihanet ettiği için. Kadın yine de Maks'a yardım ediyor kaçması için hayatı pahasına da olsa. Genç adam kaçıyor fakat ona yardım eden yakalanıyor. Maks vampir topluluğunun onu bulamayacağı bir yere saklanıyor ve kadının ölümünü oradan izliyor.Daha sonra kaçıyor ordan uzaklaşıyor ve kendisine bam başka hayat kuruyor. Kiev Knezliği de onu ölmüş olarak biliyor. Genç adam bundan dolayı ismini de değiştiriyor ve Duma olarak farklı bir kişiliğe bürünüyor. Hayatını Duma olarak devam ediyor ve bitkilerle uğraşmayı bırakıyor. Yakın bir zamanda büyük bir Holdig'i satıl alıyor. Kısa zamanda büyüyor. Neden Bu Irk:Kurgudan dolayı Örnek Rp: (Spoiler içinde veriniz)Azrael Slater yada Kristina M. Draw ikisinden birinde olması gerekiyor |
|
| |
| 17.03.17 8:56 | | Salix Plantae Sahibi olarakta eklenebilir mi |
|
| |